bugün

entry'ler (889)

geceye bir itiraf bırak

Yıllar yıllar sonra, bir şeye bakmak için kendi hesabıma girdim. Daha sonra geçmişte yazdığım yazıların birçoğunu okudum ve açıkçası bir hoş oldum (gülümseme emojisi). O zamanlar da yine depresif ve kendimi yalnız hissediyormuşum ama eğlenceli bir yanım da varmış. Tabi zaman ilerledi, yaş aldım, durgunlaştım ve çekilmez bir kadın oldum (yine). Huysuz, aksi, lanet... Şaka bir yana şunu farkettim; o zamanlardayken kendimi hiç sevemiyordum ve bir şeyler için yakınıyordum. Şimdi baktığımda o halimi seviyorum hatta özlüyorum. Peki o zaman neden öyleydi? Çünkü kendimi kabullenmedim ve acımasızdım. Şimdi öyle değilim, kendime karşı oldukça nazik birine döndüm (yani umarım). Kendime sarıldım ve kendimle barıştım. Size de tavsiye ederim. Benim mekandan (izmir) herkese selamünaleyküm aleykümselam. Hoşbulduk, siz de hoşgeldiniz.

anın görüntüsü

Dün akşam saatlerinde izmir...

görsel

ta m e guilass

youtube'da bir korku oyunu videosu izlerken, araya giren reklam sayesinde haberim olan, harika film.

"intiharın en büyük günahlardan olduğunu biliyorum fakat mutsuz olmak da büyük bir günah. mutsuzken
başka insanları incitirsiniz. bu da bir günah değil mi? başkalarını incittiğinizde bu bir günah değil midir? aileni incitiyorsun, arkadaşlarını, kendini incitiyorsun. eğer seni incitirsem bu bir günah değildir fakat kendimi öldürürsem öyle midir?"
işte bu cümleler, filmi izletti bana. film hakkında düşüncelerimi yazacağım ama spoiler vererek yazacağım için baştan uyarımı yapmak istiyorum. gelelim filme;

--- spoiler ---

ciddi aforizmaları bulunan, anlatırken yormayan, kılı kırk yarmayan, vermek istediği mesajı çarpıcı ve dümdüz anlatan filmlere bayılıyorum. ilk başta esas karakterimizi sanki birini arıyormuş gibi görüyoruz ama kimi arıyor, neden arıyor bilmiyoruz. bir bilinmezlik içinde ilerliyor bir süre film. aslında hayat gibi... arabanın içinde bilinmeyen bir yolculuk... daha sonra şantiye gibi bir alana gidiyor ve orada, paraya ihtiyacı olduğunu düşündüğü iki adam ile ayrı ayrı kısa bir sohbet edip, sonra arabasına binmelerini teklif ediyor. buradaki ilk karaktere teklif ettiğinde, karakter, homoseksüel bir teklif zannedip, şiddet içeren bir cümle kullanarak bunu reddediyor. aslında filmde ilk karşılaştığımız duygu; önyargı. belki de çok iyi bir para kazanacakken, daha neyin ne olduğunu anlamadan, önyargılı davranarak buna sahip olamıyor. biz de günlük hayatta, bir şeye ulaşabilecekken önyargılarımızdan dolayı buna belki de ulaşamıyoruz.

aynı şantiyede bir başka işçi ile konuşuyor. bu kişi de bir plastik toplayıcısı. ama bu kişi de, işinin kendisi için yeterli olduğunu söyleyip kabul etmiyor. Aslında hayatımız boyunca bize, yetinmemiz gerektiği söylenir. genel olarak fazlası için mücadele etmemiz pek doğru görülmez. ama bazen yetinmek, belki de rahatımıza kavuşmamızı engelleyen bir tutum olabilir. işte filmin bize verdiği ikinci duygu; "yetinme.

bir kürt kökenli askeri, arabaya alıyor. bu asker, diğer askerlere kıyasla, fazla çekingen. ilk başta arabaya biniyor ama saat 6'da birliğinde olması gerektiğini söylüyor. fakat o sırada saat 5 ve sadece bir saat zaman var. teyzesine gideceğini söylüyor ama teyzesinin öldüğünü de daha sonraki cümlelerinden anlıyoruz. yine aynı şekilde çocukluğunda (savaş zamanında) buraya taşındığını da söylüyor. (tahminimce) bu asker, savaşta anne ve babasını kaybetmiş ve teyze/enişte ile yaşayan ve yine tahminimce küçükken şiddete uğramış bir kişi. çünkü göz teması kurmuyor ve konuşurken sessiz konuşuyor. korkuyor... peki artık yetişkin olmuş, parasını kazanan biri, kendisine şiddet uygulamış bir adama, üstelik hiçbir bağı olmadığı bir adama neden bakıyor? çünkü merhamet ediyor. aslında bir askerde bulunmaması gereken 2 özellikte kendisinde var; korku ve merhamet. zaten hayatta da çoğu insan aslında kendisine uygun olmayan işler veya şeyler yapmak zorunda kalmıyor mu? işte filmin bize verdiği üçüncü ve dördüncü duygular; korku, zorunluluk. Biz de korkularımızdan veya zorunluluktan, bazen sahip olabilmek şansımız olan şeylere sahip olamayabiliyoruz.

daha sonra afganlı bir ilahiyatçı ile tanışıyor. bu ilahiyatçı genç henüz tecrübesiz ve (sanırım) öğrenci. esas karakterimiz bu genci daha yolculuk başlar başlamaz küçümsüyor ve kendisine nasihat vermemesini söylüyor. zaten bir nasihat almak istese, bunun kendisi tarafından almayacağını da ekliyor. filmin bize verdiği beşinci duygu;küçümseme. biz de genelde bu şekilde yapmaz mıyız? karşımızdaki kişinin cümlelerini, eğitimini veya bilgisini yetersiz görmez miyiz, içten içe küçümseyici bir dil kullanmaz mıyız? ilerleyen zamanlarda esas karakterimiz, bu ilahiyatçı adama (net bir şekilde) intihar etmek istediğini söylüyor. fakat ilahiyatçı hiçbir şekilde esas karakterin bu dediğini duymuyor, anlamıyor veya umursamıyor ve basma kalıp cümleler kullanarak, (sözde) onu vazgeçirmeye çalışıyor. ama bu cümleler tamamen ezbere... hani bizim günlük hayatta da yaptığımız gibi söylemek için söylediğimiz cümleler... burada filmin bize verdiği pek çok duygu var; kalıplaşmış sözler, umursamama, anlamama... Biz de tam olarak anlayamadığımız, umursamadığımız veya kalıplarımız yüzünden, bir şeyi belki de rahatça elde edecekken, bunu yapamıyoruz.

en sonda bir azerbaycan türkü ile karşılaşıyor. bu kişi, esas karakterimizi yargılamıyor aksine onu anlıyor, merhamet ediyor ve hissedebiliyor. çünkü kendisi de aynı yoldan geçmiş. onu dinlemek istiyor ve bunu samimi bir şekilde söylüyor. bir insanın neden intihar etmesi gerektiğini söylemiyor yani intihara götüren sebepleri söylemiyor, tam tersine, neden intihar etmemesi gerektiğini anlatıyor ama bunu anlatırken spesifik bir şeyden bahsetmiyor. sadece bakmak yerine görmeyi tavsiye ediyor. çünkü amcamıza göre, sorunların içinde cevaplar da var. mesele de cevapları görebilmek. ölmek en kolay yolu. aslolan zoru başarabilmek. o, yani yaşlı amcamız, bir dut ağacında görebiliyor yaşama isteğini... fakat esas karakterimize gökyüzünde, yıldızlarda veya manzarada da görebileceğini söylüyor. mesela amcamız dut yedikten sonra mutlu olduğunu söylüyor, çocukların hatta eşinin de mutlu olduğunu söylüyor ve aslında basit bir şeyde mutluluğun olduğunu da bize vermiş oluyor. onun hayatında hiçbir şey değişmiyor, o da bunu kabul ediyor. değişen şey bakış açısı. çünkü artık görebiliyor... işte filmin bize verdiği ve en baştan vermek istediği başka duygular da bunlar; anlamak, hissetmek, merhamet, görebilmek, küçük şeylerden mutlu olabilmek... amcamız, bir dut ağacında yaşamı buldu ve bu buluş ile başkalarını da mutlu etti. esas karakterimiz de bu amcanın anemi hastası çocuğunda yaşamı buldu ve bu buluş ile başkalarını mutlu etti (umarım).

peki sonunda ne mi oldu? sonu bazı kişiler tarafından anlaşılmamış ama bence her şey çok net... tabi ki esas karakterimiz intihar etmedi. çünkü zaten aslında bunu hiç istemedi. o sadece yaşama tutunacak bir şey aradı, hepimiz gibi... her şeyi geçtim, intihar etmeyi gerçekten isteseydi, amcamızın yanına tekrar gidip, "bana iki kez taş at. belki uyuyor olabilirim", demezdi. ve tabi filmin bize verdiği en son duygu da, umut. Yani kısaca film bize diyor ki; "Eğer sadece bakmaz ve görebilirsen işte o zaman aradığın ve sahip olmak istediğin şeyi bulabilirsin."
--- spoiler ---

tüm bu olanlar bir arabanın içinde yolculuk ederken oluyor. araba bir hayat, sürücü biz, o misafirler ise hayatımızdan gelip/geçmiş insanlar... O insanların yaşadığı her duygu, bizim hayat boyunca hissettiğimiz genel duygular ve o insanların her bir cümlesi, bizlere birer ders.

kesinlikle tavsiye ederim.

anın görüntüsü

izmir çok değişik bir sabaha uyandı... Fotoğrafta herhangi bir filtre veya oynama yok.

görsel

astroloji bilimi

astroloji elbette bir bilim dalı değildir. gök cisimlerinin konumu ve hareketlerinden yola çıkarak insanoğlunun günlük yaşamı ve hatta geleceği hakkında tahminlerde bulunur. ilk çağlarda ortaya çıktı çünkü o çağlarda bilim olmadığı için insanoğlu çevresinde olan bitenleri açıklayamıyordu. deneyimlere dayanan ortak bir geçmişin mitoloji ve din olgusuyla birleşimi ile oluşmuş bir reçete, toplumun idaresi ve vücudun tedavisi için kullanılıyordu. işte astroloji böyle bir atmosferin ürünüdür.

yıldızlar bizi etkileyemeyecek kadar uzakta. bize en yakın yıldız yaklaşık olarak 4 ışık yılı yani 40 trilyon uzaklıkta. ne acıdır ki evlilik programlarında bile çiftlerin karşısındaki kişiye yönelttiği ilk ve en ciddiye alınan sorulardan biri de burcunun ne olduğudur. astroloji işte toplumları bu kadar kötü yönde etkileyebiliyor. astrologların verdiği astronomik bilgilerin birçoğu yanlış. merkür'ün geri gittiği yok örneğin. göreceli hareketler bunlar. tüm medya organlarında gördüğünüz burçların tarih aralıkları 2200 yıl öncesine ait. 2200 yıl önce 25 mart'ta gerçekten dünya-güneş doğrultusu koç takımyıldızını gösterirken şimdi balık takımyıldızını gösteriyor.

mevsimlerin oluşumu ile zodyak takımyıldızlarını ya da diğer gezegenleri ilişkilendirmek de büyük bir hata. dünya’nın güneş etrafında dolanma periyodu 365,25 gündür. ve ekvator düzlemi ile eliptik düzlemi arasındaki açı yaklaşık 23.5 derecedir. mevsimlerin başlangıç tarihleri, uzunluğu ve oluşması bu değerler değişmeden değişmez. mevsimlerin oluşumunun burçlar ya da diğer gök cisimleriyle kesinlikle alakası yoktur. yani astroloji savunduğu düşüncelerle hem bilim dışıdır hem de teknik açıdan ciddi hatalar içerir. insanı hayatın ciddiyeti ve asıl güzelliklerinden alıp götüren bir etkiye sahiptir ki bu toplumlar için hiç de iyi bir şey değildir.

size bilimsel bir çalışmanın sonucundan bahsedeyim. yapılan çalışma göstermiştir ki bir annenin kucağındaki bebeğe uyguladığı metcezir (gelgit) kuvveti ay'ın bebeğe uyguladığından 12 milyon kat daha fazladır. öyle olduğu halde bile annenin bebek üzerinde ciddiye alınacak bir fiziksel etkisi yoktur. çünkü gelgit etkisine neden olan kuvvet büyük ölçeklerde etkilidir. örneğin okyanuslar gibi. büyük göllerde bile minnacık olan bu etki (rüzgar bile daha büyük dalga yaratır!) insan vücudunda ihmal edilebilir düzeydedir. yani vücudumuzun yaklaşık yüzde 80'i su diye ay'ın gelgit etkisiyle hemen ‘suyumuz kabarmaz'. ‘ama benim içim okyanuslar kadar engin…'derseniz farklı tabii. işin esprisi bir yana gördüğünüz gibi bilim dışı her oluşumu basitçe çürütebilirsiniz. astrolojiye harcayacağımız zamanı daha yararlı işlere harcamalıyız diye düşünüyorum.

iş başvuru sonucunuzu ya da sevgilinizin arkanızdan iş çevirip çevirmediğini veya borsada hangi kağıtların daha fazla getiri yapacağını ne güneş ne ay ne de diğer gök cisimleri bilebilir. ay dünya'nın uydusu, en basit tabirle bir kaya parçasıdır. güneş ise merkezi milyonlarca derece sıcaklıkta olan, kendi adıyla anılan sistemin merkezinde yer alan bir yıldızdır. yıldız dediğimiz şey merkezi milyonlarca derece sıcaklıkta olan iyonize olmuş maddeden oluşmuş devasa bir toptur. bunların ruhu yoktur, düşünmez, size yön veremez. ama elbette gök cisimlerinden haberler alan, onlarla her daim iletişim içerisinde olan sözüm ona mistik güçlere sahip zat-ı muhteremler var(!) hayatın akışından kopmayın. hayatınızı, diğer insanların etkisini çıkarırsak, büyük bir çoğunlukla siz yönlendirir ve yönetirsiniz. gücünüzün farkına varın ve bir kaya parçasından umut bekleyip böyle mantık ve bilim dışı işlere paranızı kaptırmayın.

uzay bilim ve teknolojilerine yatırım yapan ülkelerin sokaklarına çıkıp halkla biraz konuşursanız size uzay hakkında en kötü ihtimalle basit ama yanlış olmayan bilgiler verirler. en azından uzay bilim ve teknolojilerinin önemini idrak etmişlerdir. yani toplumun desteğini almadan ciddi uzay projelerini yerine getiremezsiniz. çünkü o büyük projelere imza atan beyinler işte böyle bilim kültürü gelişmiş ailelerden, toplumlardan çıkmaktadır. uzaydan gelmiyor ki bu insanlar. ülke olarak toplumun tüm katmanları ve kurumlar olarak beraber hareket etmeliyiz. bilimi sadece üniversite duvarlarının içinde tutmak yerine daha da artan bir çabayla halkımızla buluşturmalıyız. bu işi ancak böyle çözeriz.

güzellik öznel midir nesnel midir sorunsalı

estetik deneyimin ve sanatsal yaratıcılığın temel olarak algılayan ve yaratan özne açısından ya da söz konusu algı ve yaratım sürecinin içeriğini oluşturan nesnel gerçeklik açısından değerlendirilmesi mümkündür. estetik (sanat felsefesi) alanında öznel ve nesnel bir bakış açısına sahip teorilerden söz edilebilir. epistemolojik ve etik alanda öznel bir perspektife sahip filozofların, aynı zamanda estetik alanda da öznel bir perspektife sahip oldukları söylenebilir. örneğin sofistlerin ve deneycilerin (empiristlerin) genel olarak öznellik zemininde biçimlenen bir estetik anlayışı savundukları söylenebilir.

buna karşın idealist ve rasyonalist geleneğin genel olarak bireysel öznelliği aşan bir estetik anlayışı savundukları görülmektedir. bu idealist ve rasyonalist geleneğin bazı önemli temsilcilerine platon, kant ve hegel örnek verilebilir.

bireysel öznelliğin estetik beğeni ve güzellik algısını belirleyen asıl zemin olduğunu savunanlar için genel olarak “renkler ve zevkler” tartışılmaz. bir birey için güzel görünen bir şey bir başkası için güzel olmayabilir. estetik beğeninin bu bireysel ve göreli karakterinin örnekleri yaşamın her alanında karşımıza çıkmaktadır. kimisi kırmızı renkten hoşlanır, kimisi sarı. kimisi klasik batı müziğinin güzel olduğunu düşünür, kimisi arabesk ya da pop müziği. kimisi orhan pamuk’un romanlarından hoşlanır, kimisi agahta christie ya da dostoyevski’nin romanlarından. bireysel öznellik zeminli bu bakış açısıyla, doğal ve sanatsal güzellik bağlamında bir nesnel ölçüte sahip olmak ve bir estetik hiyerarşi oluşturmak mümkün ve temellendirilebilir değildir. bu bağlamda örneğin sofistlerin, tüm insan bilgisini bireysel algıya dayandıran epistemolojilerinin, tüm etik ve estetik değer yargılarını bireysel algıya dayandıran bir anlayışa yol verdiği söylenebilir.

estetik algı ve yargılarımızın, bireysel öznelliği aşan nesnel bir zeminde şekillenmesi gerektiğini savunan düşünür için ise ister doğal ve isterse sanatsal güzelliğin bazı nesnel ölçütleri vardır. kuşkusuz bu ölçütler öznenin nesnel gerçekliği algılaması ve yargılamasıyla ilgili oldukları için, öznellik boyutunu tümüyle dışlayan bir içerik taşıyamazlar. fakat bu öznellik boyutu, bireysel ve göreli bir karakter taşımaktan çok, evrensel ve zorunlu bir içerikle karşımıza çıkar. insan öznelliği için evrensel ve zorunlu olan akılsal bir mahiyette karşımıza çıktığı için, idealist ve rasyonalist filozoflar estetik beğeniyi idealist ve rasyonel bir zeminde açıklarlar. örneğin platon güzellik fenomenini kendi idealar kuramı bağlamında temellendirir ve tüm güzel şeylerin güzellik ideasından pay aldıkları oranda güzel olduğunu savlar. insanların güzellik konusundaki farklı değerlendirme ve yargıları, güzellik olarak güzelliğin, yani ideal güzelliğin farklı olmasından değil, insanların güzel ideasından aldıkları payın farklılığından kaynaklanır. bu ideal, genel geçer ve nesnel bakış açısıyla örneğin mozart’ın müziği ideal ve nesnel güzellik ölçütlerine yeterince sahip olabilir. fakat bazı insanların mozart’tan hoşlanmamaları, onların cahilliğine bağlanabilir. bu cahil insanlar müzik sanatının ve özel olarak klasik müziğin temel değerlerini bilmedikleri gibi güzelin ne olduğuna dair ideal ve nesnel bir bilgi birikimi ve algı yeteneğine de sahip değildirler. böylece kötü ya da yetersiz olan mozart’ın müziği değil, insanların bilgi birikimi ve güzeli algılama yeteneği olabilir.

bununla birlikte değişik kültürlerde sanat ve modanın çok geniş ölçüde farklılıklar gösterdiği araştırmalar, insanların güzelliği algılamalarında çeşitli ortak noktalar bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. örneğin, büyük gözler ve açık ten rengi bütün kültürlerde güzel kabul edilmektedir. yine bir bebek bütün kültürlerde tabiatından gelen bir çekiciliktedir ve gençlik, güzellik ile ilişkilidir. birçok araştırma, güzel yüz tercihinin insanların bebeklik devirlerinden edinildiğini ve değişik cinsiyet ve kültürlerde benzer çekicilik taşıdığını ortaya koymuştur.

genellikle bir kişinin güzel olduğu yargısı, onun kişilik, zeka, zarafet, cazibe gibi iç güzelliği ve sağlık, gençlik, ortalamaya yakınlık ve yaygınlık, cilt gibi dış güzelliğin birleşimine bağlıdır. bu bağlamda güzellik yarışması gibi yarışmalar, dış güzelliği ölçmenin ortak bir yolu olarak çeşitli toplumlarda önemli bir yer tutar. öte yandan güzellik ideali ırkî birliği güçlendirir. karışık ırktan çocuklar genellikle ebeveynlerinden daha çekici görünürler çünkü kalıtsal çeşitlilik kendi ebeveynlerinde bulunan genetik miraslarındaki hatalardan korur.

güzellik karşılaştırma kuramının standardını temsil eder ve üstesinden gelinemediği zaman gücenme ve tatminsizliğe sebep olabilir. ideal güzelliğe yakın olmayan insanlar cemiyetlerinden dışlanabilir. victor hugo’nun notre dame’ın kamburu romanında çirkin görünümlü quasimodo ortalamadan farklıdır ve bu nedenle toplumdan dışlanmıştır. güzellik ideallerinin ırkî baskıların görülmesindeki olumsuz etkileri ortaya konur. mesela, amerikan kültürüne hakim fikre göre siyah çehreli insanlar beyazlardan daha az çekici veya daha az arzu edilendir. kendisini davranışsal ırkçılık olarak gösteren, siyahiliğin çirkinlik olduğu fikri afrikalı amerikalıların hissiyatına zarar verir.

fizikî güzelliğin kuvvetli bir göstergesi, yaygınlık ve eş arama davranışıdır. bir karma görüntü oluşturmak maksadıyla insan yüzleri görüntülerinin bir ortalaması alındığında “ideal” görüntüye tedricen daha yakın olur ve daha çekici olarak algılanır. bu durum ilk olarak charles darwin’in kuzeni francis galton tarafından vejeteryanların yüzleri ve et tüketenlerin yüzleri fotoğrafik olarak üst üste bindirilip birleştirildiğinde her birinde tipik bir yüz görüntsü olup olmadığının araştırılması sırasında farkedildi. bunu yaptığı zaman farketti ki, birleştirilmiş yüz görüntüleri herhangi bir tek fotoğraftaki yüzden çok daha çekiciydi. araştırmacılar sonuçları daha kontrollü deney koşullarında takrarladıklarında ve bilgisayar ortamında elde edilmiş, matematik olarak ortallaması alınmış bir dizi yüz resminin tek bir resimden daha güzel olduğunu buldular. evrimsel olarak eşeyli canlıların kendilerini baskın olan yaygın ve ortalama şekle sokarak çekmeleri gerektiği bir anlam ifade eder. doğal seçilim sonuçları, nesillerin değişiminde faydalı niteliklerin mahzurlu yanları ile yer değiştirir. bu durum evrimi açıklayan temel kuvvettir ve darwin’i biyolojide unutulmaz kılan ana kavramdır. böylece tabî seçilim, faydalı özelliklerin gittikçe bir sonraki nesilde yaygınlaşır öte yandan mahzurlu özelliklerin gittikçe azalır. eşeyli bir canlı bu yüzden uygun bir partneri ile eşleşmek isterken tuhaf, sıradışı görünüşlü özellikleri olan bireylerden kaçınması gerekirken ortalamaya yakın ve baskın yaygınlıkta olan bireyleri bilhassa tercih etmesi gerekirdi. bu durum eş seçimi olarak tanımlanır.

güzelliği psikolojik olarak alıp değerlendirenler de vardır. th. lipps, güzeli bir insanın haz duyduğu, kendisini özgür hissettiği biçim olarak algılıyor. oysa fenomenciler bunu kabul etmiyorlar. onlara göre güzellik, seyredene bağlı olmayan, güzel olan varlığın yapısında temellenen bir özelliktir. güzel bir şey, onu güzel gören olmasa da güzeldir. güzellik varlığın içinde değildir, gerçeklik de; güzellik gerçeğe dayanır ama onun aşar. n.hartman, güzelliğin genel ve tümel bir metafizik varsayımdan çıkartılması yerine güzel varlıklardan, ontolojiden çıkartılması gerektiğini söyler.

okunması gereken kitaplar

ilk yüz kitap:) https://www.uludagsozluk.com/e/42581331/
ikinci yüz kitap:) a/ (bkz: #44719037)
b/ (bkz: #44719042)

1.) (bkz: üniversiteler ve felsefe) / (bkz: arthur schopenhauer)
üniversite kürsüsünde yapılana felsefe denilebilir mi? üniversitelerde felsefe mümkün müdür? bu tür sorulara yoğunlaşılmış güzel bir eser.

2.) (bkz: 50 soruda görellik kuramları) / (bkz: ibrahim semiz)
kitap güzel ancak fizik altyapısı olmayanlar için biraz ağır. kitapta okuyucu kitlesi sanki bu konulara ilgi duyan ancak fizikle bağlantısı pek olmayanlardan çok, fizikle uğraşan başlangıç düzeyindeki insanlar veya öğretmenler düşünülerek hazırlanmış gibi. buna rağmen öğrendiğim çok faydalı bilgiler de oldu. okunmalı.

3.) (bkz: tanrıyı kıyamete zorlamak) / ( bkz: grace hallsell)
kitapta, evangelist inanca sahip amarikalı zengin elit kesimin; altın çağ'ı başlatacak mesih-kral'ın dünyaya yeniden gelmesini sağlamak için yeryüzünde global ölçekli kaos çıkartmaya dönük çılgın ve tehlikeli çabaları akıcı bir dille anlatılmış. ürpertici ama gerçek. tavsiye ederim.

4.) (bkz: havva nın 7 kızı) / (bkz: bryan sykes)
mitokondriyal dna"nin anneden çocuğa korunarak nesilden nesile aktarıldığı iddasından yola çıkan harika bir insan evrimi tarihi. kitapta aynı devirlerde yaşamış 7 kadının günümüzde avrupada yaşayan tüm avrupalıların atası olduğu, yaratılış kıtasından insanların nasıl ve hangi güzargahları izleyerek dünyaya yayıldığını, soyu devam ettirenin erkek değil kadın olduğu idda edililyor. bilimsel çalışmalarla desteklenmiş.

5.) (bkz: adem in laneti) / (bkz: bryan sykes)
kitap bir popüler bilim kitabı ama bilimsel yönü (ilk bölüm hariç) o kadar ağır basmıyor. y kromozomunun dünya oluştuğundan günümüze kadar süren serüvenini, mutasyonlarını anlatan, polisiye ve roman akıcılığında kurgulanmış güzel bir kitap.

6.) (bkz: kuran da kadın ve hz muhammed in hayatı) / (bkz: arif tekin)
bilinen ve kabul edilen islam kaynaklarından hareketle, hz. muhammed, halifeler ve sahabelerin evlilik yaşamlarından çarpıcı örneklerle islam'ın ilk yayılma döneminde kadın erkek ilişkileri hakkında bilgi veriyor.

7.) (bkz: islam nedir muhammed kimdir) / (bkz: ali şeriati)
ali şeriati'nin farklı fikirleri ve belli kalıplara girmemesi nedeniyle kitabı merak edip aldım. kitabın ilk ve en son kısımları haricinde ders kitabı gibi olmuş. yeni ve farklı bakış açısı aradım ancak beklentimi tam karşılamadı. yine de genel hatlarıyla peygamber hayatını gözden geçirmek isteyenler için iyi bir kitap.

8.) (bkz: tahran da psikanaliz yapmak) / (bkz: gohan homayounpour)
nostalji, aşk ve acı hakkındaki anlatısının başında hem kendine, hem de bizlere soruyor: iran islam cumhuriyeti'nde psikanaliz yapmak mümkün mü? batılı bir eğitim alan psikanalist, ayrılışının üzerinden yirmi yıl geçtikten sonra, anayurduna, tahran'a döner. amerikalı bir meslektaşı "sanmıyorum ki iranlılar serbest çağrışım yapabilsinler!" dediğinde homayounpour, iranlıların serbest çağrışımdan başka bir şey yapmadıklarını ve sorunlarının da bu olduğunu söyleyecektir. batılı bir pratiğin doğulu bir kültürdeki yansımaları üzerine tefekküre dalan bu metin kendi serbest çağrışımlarıyla çocukluk anılarından edebiyata, akademi koridorlarından iran'daki günlük hayata uzanıyor.

9.) (bkz: evlilik ve ahlak) / (bkz: bertrand russell)
avcı toplayıcılardan günümüze kadar aşk, cinsellik, aile ve çocuk terbiyesi gibi konuları kendi realist bakış açısıyla deneme türünde ele aldığın 20 bölümden oluşan kitabı kadın erkek ilişkilerini, olurları ve çıkmazları yeniden düşündürecek. tavsiye ederim.

10.) (bkz: evlilikte cinsellik) / (bkz: dorothy walter baruch)
her ne kadar kitap cinsellik üzerine yoğunlaşmış gibi görünse de evlilik hayatı ile ilgili çok geniş bir yelpazeye değinmiş. bu durumun avantajı ise konu hakkında yeni okumaya başlayanlar için bir yola çıkış kitabı niteliği taşımasıdır. ancak olumsuz yönü ise konuları yeterince ayrıntılı bir şekilde ele almamış olmasıdır. bu yüzden konu hakkında önceden alt yapısı ve okuması olanlara farklı ve daha ayrıntılı kaynaklara yönelmesini tavsiye ederim. konu üzerine yeni okumaya başlayanlar için ise ideal bir başlangıç kitabı.

11.) (bkz: cinsellik aşk ve ölüm) / (bkz: andré comte sponville)
sponville iki konuşma metni ve bir yazısını bir araya getirdiği bu kitapta hayatımızın bu gündelik ama can alıcı meselesini pedagojik bir biçimde, gayet ciddi felsefi referanslarla, hiç sıkmadan, bilakis eğlendirerek ele alıyor: çift olmak, cinsellik, erotizm, mutluluk… bir yandan da ahlak, erdem, sevmek nedir, aşk yapmak nedir? gıbı sorulara cevap arıyor.

12.) (bkz: cinsel sapmalar) / (bkz: anthony storr)
anthony storr’un, cinsel kökenli aşağılık ve suçluluk psikolojisinden, fetişizme, eşcinsellikten, teşhircilik ve oğlancılığa kadar cinsel sapmaları incelediği eseri. kitabın dili oldukça akıcı ve anlaşılır. horr, ne demek istiyorsa, lafı dolandırmadan oldukça basit bir şekilde ortaya seriyor. bu konularla ilgili temel bilgilere sahip olunmasa bile, rahatlıkla okunabilecek bir ilk kitap niteliği taşıyor. çocuk ve aile psikolojileri arasındaki ilişkiyi incelediği noktalarda oldukça başarılı ve düşündürücü bir kitap.

13.) (bkz: sevginin ve şiddetin kaynağı) / (bkz: erich fromm)
şiddet ve sevgi kavramının incelendiği güzel bir kitap. değişik şiddet ve sevgi türlerini, bireysel ve toplumsal narsizm, özgürlük gibi konuları incelediği eser.erich fromm'un en güzel eserlerinden biri olmakla beraber dili ağır gelebilir ve sindirerek okunması gereken bir kitaptır. ama içerdiği bilgi açısından size çok şey katan kitaplardandır.

14.) (bkz: bilinmeyen yönleri ile hz muhammed in ölümü) / (bkz: arif tekin)
başka bır bakış açısı kazandıran bır eser. katı düşüncelerı olan bırının okumasını pek tavsıye etmem.

15.) (bkz: kriz) / (bkz: henry kissinger)
kitap açıklamada da belirtildiği üzere telefon konuşmalarından oluşuyor ve kissinger'ın diğer eserleri kadar dolu bir eser değil. tabi ki bu kayıtlar dönem hakkında önemli bilgileri ortaya çıkarıyor. uluslararası ilişkiler konusunda değerli bir kitap.

16.) (bkz: avrupa ve biz) / (bkz: ilber ortaylı)
türklerin avrupa süreci hakkında sohbet havasında yazılmış bir kitap. polemiklere girmeden sadece gerçek bilgi.

17.) (bkz: türkiye de geri kalmışlığın tarihçesi) / (bkz: ismail cem)
bir ülkenin geri kalmışlığını değerlendirebilmek için önce bir alt yapı hazırlıyor. burada çok güzel bir genel kültür kazanıyorsunuz. sonrasında bunun üzerine tuğlalar öyle sağlam yerleşiyorki keşke daha önce okusaydım diyeceğiniz bir kitap. osmanlıdan-1970 türkiye’sine mükemmel bir değerlendirme.

18.) (bkz: türkiye ve dünyada casuslar) / ( bkz: aytunç altındal)
casusların hayatlarını merak edenler, dünya'da ve türkiye'de gerçekleşen istihbarat faaliyetlerini konu alan çok güzel bir eser.

19.) (bkz: ağa şeyh ve devlet) / (bkz: martin van bruinessen)
kürt meselesinin teorik değil doğrudan hayatın içinden ve kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyayı kapsayacak şekilde akademik üslupla nasıl incelenmesi gerektiğine ilişkin bana göre hala aşılamamış bir şaheser.

20.) (bkz: gözden ırak ta) / (bkz: aydın selcen)
dışişleri'nde ve yurtdışındaki elçiliklerde işler nasıl yürüyor, siyasetçiler butün bunların neresinde kalıyor merak edenlere kesinlikle tavsiye ederim, severek okudum.

21.) (bkz: 101 ahlak ikilemi) / (bkz: martin cohen)
felsefe alanında oldukça düşündürücü ikilemleri barındırıyor. bazıları kolay gibi gelse de derin düşünmeler gerektiriyor. ahlak felsefesinin konularını ele almış. nadiren de olsa islama ve kurana yaptığı atıflar dikkat çekiyor. ikilemlere neden olan sorunların ağırlıklı olarak sınırları zorlayan insanoğlunun edimlerinden kaynaklandığı anlaşılıyor. doğal dünya anlaşılabildiği ölçüde ikilemlerden uzaktır ve ahlaki bir yaşantı ancak doğaya uyum içinde bir yaşamla mümkün olabilir. düşündürücü, güzel bir eser.

22.) (bkz: darwin kuramı) / (bkz: charles darwin)
darwin'in evrim kuramı evrim geçiren bir kuramdır. bilimden toplum kavramlarına, felsefeden din ve edebiyata kadar birçok alanı etkilemiştir. en son çıkan sosyobiyoloji alanında da görüldüğü gibi, bu etki sürekliliğini hiçbir zaman yitirmemiştir. bu, darwin'in kuramının ne kadar sağlam ve güçlü bir temele oturtulduğunu gösterir. işte bu kitabın tek hedefi, bu sağlam ve güçlü temeli tüm çıplaklığıyla sunabilmek.

23.) (bkz: insanın türeyişi) / (bkz: charles darwin)
kitabın ilk kısımlarında evrim düşüncesini açıklayıp insan ve maymun arasındaki benzerliklere, özellikle insan ve insan-biçimli kuyruksuz maymun arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor. bunu kendi araştırmalarıyla; söz konusu hayvanlara yakın yaşayan, onları gözlemleme imkanı bulan insanların gözlemleri ve de bu konuda araştırma yapan diğer bilim adamlarının araştırmalarını paylaşarak yapıyor. kitabın dili yalın ve akıcı. kitabı okuyabilmek için herhangi bir altyapıya sahip olmaya gerek yok. evrim hakkında bilgi sahibi olmak için okunabilecek bir eser, tavsiye ederim.

24.) (bkz: seksüel seçme) / (bkz: charles darwin)
bu kitapta darwin, doğal seçilimden farklı olarak, üremenin türlerin oluşumu ve değişimi üzerine etkilerini inceliyor. cinsiyetler arası farklar, bu farkların ve ortak karakterlerin yaşamın hangi dönemlerinde ortaya çıktığı, bunlara nelerin sebep olabileceğini örneklerle anlatıyor. ayrıca antropolojik gözlemlere de yer verilmiş olan bu eserde, farklı kültürlerde beğenilerin de nasıl değiştiği gösteriliyor. tavsiyem ilk önce türlerin kökeni ardından insanın türeyişi en son olarak seksüel seçmeyi okuyun derim.

okunması gereken kitaplar

51.) (bkz: türkiye de yerel yönetimler ve yerel siyaset) / (bkz: hüseyin gül)
bu eser, bir yandan yerel yönetimler kitaplarının bilindik içeriğini yeni bir bakış açısı ve güncel eğilimler çerçevesinde ele alırken, diğer yandan da değerlendirmelerine yerel siyasete dair bilgi, gözlem ve araştırma verilerini ekliyor. bu doğrultuda kitapta, yerel ve kentsel siyasetle, yerel, kentsel ve bölgesel yönetimleri inceleyen ve harmanlayan on üç bölüm yer almakta. keyifli bir kitap, okunmalı.

52.) (bkz: yaprak dökümü) / (bkz: reşat nuri güntekin)
eser, konusu, anlatımı ve kurgusu itibariyle belki de edebiyatımızın en önemli aile içi yaşam ile dış dünya arasındaki etkileşimi anlatan romanıdır. açmazları, yıkımları, arayışları ve verdiği dersleriyle okunması gereken yoğun duygusallık ihtiva eden bir roman.

53.) (bkz: çalıkuşu) / (bkz: reşat nuri güntekin)
küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden genç bir öğretmen olan feride’nin hayatını, aşkını ve anadolu halkının yaşamını, romanda ağırlıklı olarak anadolu insanını gözlemlesek de, batı kültüründe yetişen feride vasıtasıyla ikisi arasındaki farkları da gözlemleyebiliyoruz. yazar, akıcı bir dil ve sade bir üslup sayesinde, okurla roman arasındaki bağları sağlam tutuyor.

54.) (bkz: özgürlük ve hukuk) / (bkz: bruno leoni)
bu eserde sivil dinamiklerden türeyen, kendiliğinden gelişmeye dayalı evrimci hukuk görüşünün özgürlük idealiyle en iyi bağdaşan hukuk paradigması olduğunu, hem kavramsal hem de tarihsel kanıtlarıyla ayrıntılı bir şekilde ortaya koymakta. ayrıca, bu kitabı okuyanlar sadece hukuk değil aynı zamanda liberalizm de öğrenmiş olacaklar.

55.) (bkz: siyasi düşünceler tarihi) / (bkz: önder kutlu)
on dört akademisyenin yazdığı, bize de zamanında ders kitabı olarak okutulan donanımlı bir eser. ilk uygarlık dönemlerinden başlayarak günümüze kadar siyasal düşüncenin gelişimi hakkında bilgi verir. temel bilgileri vermenin yani sıra alanında uzmanlaşmak ve yoğunlaşmak isteyenlere de kaynakça sunuyor. tavsiye ederim.

56.) (bkz: milletlerin zenginliği) / (bkz: adam smith)
1776' yılında ortaya konulan bu kitap, dili ağır olmakla birlikte sonuna kadar okuma sabrı gösterilirse, tarihsel açıdan ekonominin gelişimi ve yön arayışı noktasında nasıl evrildiğini anlamak mümkün olabilir. serbest piyasa ekonomisinin ilk açılış konuşması olarak değerlendirme yapabileceğimiz bu yapıt, dönemine göre ileri adımları olmakla birlikte ortaya çıkmasından 200 yıl sonra kapitalist sistemin yerleşmesinde ve sistem eleştirisine büyük katkıları olmakta. ekonomik alandaki çeşitli sorunların farkında olan smith, bu sıkıntılara rağmen devlet müdahelelerinin çoğu kez istenilenin tam aksine sonuçlar doğurduğunu ispat ediyor. ekonomiye yönelen aktif politikaların yönlendiricileri genelde büyük üretici ve tüccarlar olduğu için, politikaların; milletin ve bireysel tüketicinin refahını azalttığı anlatılmaya çalışılmış. smith ve başlattığı iktisadi geleneğe yönelik eleştiriler genellikle emek piyasası üzerinden yapılır. ancak zaman odaklı yorum yapmak gerekirse; henüz sanayi devriminin üretim çılgınlığının ezip bitirdiği işçi sınıfı smith'in zamanında tam olarak oluşmamıştı. emek piyasasındaki çeşitli haksızlıkları kitabında zaten analiz etmiş olan smith'in ve onun ekolünün; bu haksızlıkları onayladıklarına ilişkin yorumlar doğru ve hakkaniyetli olmayacaktır. ekonomi bilimiyle ilgilenen bir insanın, bu iktisadi geleneğin temsilcisi hakkında kulaktan dolma bilgilerle yetinmemesi adına kesinlikle okuması gereken bir iktisadi başyapıttır.

57.) (bkz: hürriyet üzerine) / (bkz: john stuart mill)
bireyselciliği ve özgürlüğü son derece muazzam işlemiş olan mill, verdiği geniş örneklerle meseleye daha iyi bir bakış sağlıyor. kitabın dili başta ağır gelebilir ancak; okudukça bunun yalnızca bir ön yargı olduğunu görüyorsunuz. bireyin özgürlüğü ve toplumun baskısı üzerine yollar çizen bir eser. son derece uzun cümlelere sahip olsa da özgürlük, ahlâk, hukuk gibi birçok sosyal mefhumla ilgili bu büyük filozofun önemli düşüncelerini içeriyor. her bireyin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.

58.) (bkz: felsefe el kitabı) / (bkz: b ı suslakov)
aristokratların ve düşünürlerin ortaya attığı düşünce biçimlerini ele alan güzel bir kitap, tavsiye ederim.

59.) (bkz: totem ve tabu) / (bkz: sigmund freud)
ilkel insanların nasıl yaşadıklarını, kendi aralarında ve doğa ile ilişkilerini nasıl geliştirdiklerini, ilkel ve vahşi topluluklardan beri süregelen sosyolojik fenomenleri, insanların neye tapındıklarını nedenleriyle beraber teorilendirip psikolojik yönleriyle inceliyor. tabu düşüncesinin en derin köklerine ve totem inancının kaynağına kadar gidiyor. antropolojik ve etnolojik araştırmalardan yola çıkarak insanlığı açıklamak için psikanalitik yöntemlerini kullanıyor pek tabii ki. ilgililerine tavsiye edilir.

60.) (bkz: olağanüstü kitlesel yanılgılar ve kalabalıkların çılgınlığı) / (bkz: joseph de la vega)
finans piyasalarında insanların ne kadar açgözlü hareket edebileceğini ve bunun neticesinde oluşan finans balonlarının trajik sonuçlarını irdeleyen bir kitap.

61.) (bkz: siyasetname) / (bkz: nizamülmülk)
siyasetname 51 fasıldan yani 51 bölümden ibaret. bölümlerin uzunluğu anlatılan konuya göre değişiklik gösteriyor. bu fasıllarda devlet yönetimi ile sanırım aklınıza gelebilecek tüm sorunlara veya açıklara bir çözüm gösterilmiş. bir padişahın halkına nasıl davranması gerektiği, çalışanlarına nasıl davranması gerektiği, dinin halk yönetimindeki yeri, adalet, eşitlik vs. vs. gibi bir çok husus anlatılmış. şunu söyleyebilirim ki bu eser gerçekten de devlet yönetimindekiler için bir başucu kitabı olmalıdır. kitabı okursanız ve kendinizi bir ülkenin sultanı gibi düşünürseniz verilen öğütlerin gerçekten çok değerli olduğunu anlayacaksınız. bunlar yapılırken yer yer hikayelerle desteklenmis¸. tavsiye ederim.

62.) (bkz: postmodernizm ve sol) / (bkz: micheal albert) - (bkz: noam chomsky)
amerika eksenli olaylar üzerinden giden ve yer yer akıcılığını kaybeden kitap,çok geniş çaplı ve belki de bu yüzden muğlak olan post-modernizm kavramı hakkında belli bir görüş edinilmesini sağlıyor.

63.) (bkz: marksizm insan ve toplum) / (taner timur)
insanın bilincini toplumsal koşullar neye göre biçimlendirir?marksizm deterministik midir yoksa kaba marksistlerin yorumlamaları ve burjuva propagandistlerin kara çalmaları mı böyle düşündürtmüştür?evrensel kültür de yazdığı yazıların toplamının kitap haline getirilmesinden oluşuyor eser. fakat bahsi geçen 4 yazara daha önceden hakim olmanızı öneririm. direk bu kitabı okumak zorluyor.

64.) (bkz: sosyolojik düşünmek) / (bkz: zygmunt bauman)
giriş bölümü ve son bölümde sosyolojinin bir bilim dalı olduğunu kanıtlayan teori bilgileri ve sosyolojinin araçları ve amaçları irdelenmiş. sosyolojik çıkarımları nasıl yapabileceğimizi ve doğa bilimleriyle arasındaki farkları anlatılmış. geriye kalan 11 bölümde son derece önemli sosyolojik çıkarımlar, örneklerin büyük yardımıyla okura aktarılmış. bölümlerden bazıları “devlet ve millet”, “biz ve onlar”, “güç ve seçim”, “düzen ve kaos” vs. görüldüğü üzere hayatımızda daima bizimle iç içe olan ama varlıklarını ve sorumluluklarını sorgulamadan yaşadığımız sosyolojik gerçeklikleri göz önüne seriyor. temel olarak yazar “doğa ve kültür” arasındaki karşıtlıktan insan hayatındaki sosyolojik fenomenleri açıklıyor. doğanın asla aksamayan o tanrısal senfonisi karşında insanın yarattığı yapay kültürün, sonsuz bir hatalar döngüsünün mukayesisi ediliyor. kitabın en son bölümünde de yazarın ek kitap önerileri mevcut. kesinlikle okunması gereken bir eser.

65.) (bkz: anarşizm mi sosyalizm mi) / (bkz: jozef stalin)
kitap oldukça basit bir dille yazılmış. konuya çok hakim olmayan okuyucular için başlangıç kitabı olabilir. kitabın ilk bölümünde anarşizm ve sosyalizm üzerine birkaç cümle sarf edildikten sonra anarşistlerin eleştirisini stalin cevaplamaya girişiyor. ikinci ve üçüncü bölüm materyalizm ve diyalektik hakkında oldukça kısıtlı bilgiler vererek devam ediyor ve proleter sosyalizmin ne olduğunu paris komünü üzerinden anlatarak bitiriyor.

66.) (bkz: din bu) / (bkz: turan dursun)
turan dursun'un bu kitabı, 2000'e doğru dergisine yazdığı yazılardan derlenmiş bir kitap. turan dursun, islami bir gelenekten gelen ama zaman içinde görüşlerini değiştirerek kendini ateist olarak ifade eden bir yazar... o dönemde yazdıkları büyük ses getirmiş ve maalesef farklı görüşlere tahammülü olmayan zalimler tarafından katledilmiş. kitabı önyargıyla yaklaşanlar ve katı dini inanışlarla sabit fikirli olanların okumasının pek bir faydasının olmayacağını başta söylemeliyim.
ancak her dini inancı olan,inanan,inanmayan,okuyarak sorgulaması, en azından,tersinden bir kere bakabilmesi ve ezber bozması gerekir diye düşünüyorum.

67.) (bkz: ütopik sosyalizm ve bilimsel sosyalizm) / (bkz: friedrich engels)
aslen engels’in karl marx’la birlikte yazdığı anti-dühring kitabının parçası olan bu kitap, görüşleri almanya’daki sosyalist hareketi olumsuz etkileyen alman akademisyen dühring’in mesnetsiz fikirlerine bir yanıt niteliğinde. engels'i tanımak için iyi bir kitap.

68.) (bkz: fiziğin evrimi) / (bkz: albert einstein)
einstein ve infeld tarafından yazılmış, aristo'dan newton'dan başlayıp 1900'lü yıllara kadar fizik bilminin gelişim sürecini detaylarıyla anlatan ve zaman-mekan dengesi için ilginç anekdotlar barındıran muazzam kitap. özellikle zaman olgusu üzerine yazılanlar oldukça etkiledi beni. zamanı sayılara (yani saatlere) parçalayarak işleyen insan için içinde bulunduğu boyutsal sıkıntıları gün yüzüne çıkarıyor.

69.) (bkz: fizik yasaları üzerine) / (bkz: richard feynman)
kitap herkesin anlayabileceği düzeyde ve herkesin okuyabileceği bir akıcılığa sahip. yani fizikten ve matematikten korkuyorsanız bile bu kitaptan korkmanıza gerek yok. feynman bilimin sanattan daha az ilgi gördüğünden yakınırken aslında kitap boyunca sanat ve bilimi sentezleyerek bize muhteşem bir deneyim sunuyor. güzel bir kitap ama fiziğe ilgisi olmayanlar sıkılabilir. temel fizik yasalarını anlattığı bir konferanstan derlenip yazılmış.

70.) (bkz: keşfedilmemiş benlik) / (bkz: carl gustav jung)
kitap başlangıçta arkaik insan davranışlarını jung'un kişisel tecrübeleri ve konu üzerine çalışmaları ile açıklıyor. kollektif bilinçaltı ve kişilik arketiplerini oluşturan tezlerin hangi psikolojik temeller üzerinden geliştiğini görüyoruz. jung, modern insanla, arkaik insanın karşılaştırmalarını ve benzerliklerini objektif bakış açısıyla bizlere sunuyor. ayrıca jung eserinde; komünizm, devlet, otoriter devlet, lider, diktatör, din gibi kavram ve sistemlerin birey'in ruhsal gelişimi üzerine etkilerini ifade etmiştir. tümdengelim yöntemiyle, otorite ve din figürünün bireyin ruhsal durumundaki izdüşümleri açıklanmış. yazar eserinde sunduğu bilgiler neticesinde insanın kendisini tanıması ve tanımlanması açısından temel ilke olarak kabul edebileceğimiz görüşler belirtmekte. kitapta kullanılan dil genel okuyucu kitlesine hitap eden, gayet anlaşılabilir seviyede tutulmuş.

71.) (bkz: komünist manifesto) / (bkz: karl marx) - (bkz: friedrich engels)
komünist manifesto, karl marks ve friedrich engels'in birlikte yazdıkları ve sosyalizmin temel ilkelerini sistemli olarak ortaya koydukları broşürdür. kitapta marks, burjuvanın yükselişinden,kapitalizm eleştirilerine, feodal toplumun mülkiyet anlayışından komünistin nasıl özellikler taşıdığına kadar geniş çerçevede tanımlar yapmakta ayrıca komünizme karşı yapılan eleştirilere cevap vermekte. kişi ister komünist, ister faşist, isterse başka bir görüşe sahip olsun; mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm eserlerden sadece bir tanesi.

72.) (bkz: ethica) / (bkz: baruch spinoza)
ilk bölümde tanrı kavramını soruştururken geometrik temellendirme yöntemini kullanmış. felsefesini oluştururken etkilendiği platon da antik çağda akademisinin kapısına "geometri bilmeyen giremez" yazmıştı. kitap beş bölümden oluşmakta: tanrı hakkında, ruhun tabiatı ve kökü üzerine, duygulanışların kökü ve tabiatı üzerine, insanın köleliği veya duygulanışların kuvvetleri üzerine, zihin gücü veya insanın günlüğü üzerine. her bölümde tanım, aksiyom, önerme şeklinde soyut bir dil kullandığından okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya yönlendiren bir eser. spinoza'nın hayatı, teolojik ve politik felsefesi incelendikten sonra etika okuması çok daha kolay olur diye düşünüyorum.

73.) (bkz: psikoloji ve din) / (bkz: carl gustav jung)
jung, "din" olgusunun insan tarafından üretilmediğini, insanın bilinçdışında zaten var olduğunu, bilinçdışındaki taşkın ve metafizik gücün din ve onun dogmaları ve ritüelleri olarak tecelli ettiğini belirtir. din olgusunun doğasını ve kökenini "insan zihninin en büyük kaşiflerinden biri"nin bakış açısıyla ele alan güzel bir eser.

74.) (bkz: zamanın kısa tarihi) / (bkz: stephen hawking)
big bang'den kara deliklere ingiliz fizikçi stephen hawking'in kozmoloji yani evrenin kökeni ve evrimi üzerine çalışmak için hazırladığı popüler bir bilim kitabı. kitapta, astronomi ve modern fizik çalışmalarının yanında evrenin yapısı, kökeni, gelişimi ve nihai kaderi hakkında anlatmak istediklerini teknik olmayan terimler kullanarak anlatılıyor. uzay ve zaman gibi temel kavramlar, evreni oluşturan temel yapı taşları (kuarklar gibi) ve onu yöneten temel kuvvetler (yer çekimi gibi) hakkında konuşup, bilgilendiriyor. büyük patlama ve kara delikler gibi kozmolojik olaylar hakkında yazıyor. modern bilim adamlarının evreni tanımlamak için kullandıkları iki ana teoriyi, genel görelilik ve kuantum mekaniğini tartışıyor. son olarak, evrendeki her şeyi tutarlı bir şekilde tanımlayan birleştirici bir teori arayışından bahsediyor. kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.

75.) (bkz: anti kapitalist zihniyet) / (bkz: ludwing von mises)
herkesin kapitalizme baş kaldırmasını ve eleştirmesini ele alan ve kapitalizmin karşıtlığı yerine onun tarafından bakarak bir nevi kapitalizmi anlatıp, aslında o kadar da kötü olmadığını hatta diğer sistemlerin kapitalizm karşısındaki eksiklerini söyleyen, okunmaya değer bir eser.

76.) (bkz: kapitalizm ve özgürlük) / (bkz: milton friedman)
yazar detaylı olarak liberalizm ve kapitalizmle beraber özgürlükler üzerine yorumlar yapmış. örneğin ruhsatlı çalışma, vergilendirmenin özgürlüklerle alakalı olarak liberal ekonomi ile alakalı olarak yorumlar yapmış. yarı sıkıcı, yarı akıcı bir kitap. ekonomi ile ilgilenenlerin en azından monetarzmin babası olan milton friedman'ın baş yapıtı olması münasebetiyle alınması gerek bir kitap.

77.) (bkz: felsefe el kitabı) / (bkz: b ı suslakov) - (bkz: y a yakovleva)
sol literatür oldukça yüksek bağlamlı bir entelektüel kültür. bu sebeple kavramları tartışıp sindirebileceğiniz bu tarz giriş kitapları ile başlamanızda oldukça fayda var. boyutu minik, tam anlamıyla el kitabı.

78.) (bkz: fatih sultan mehmed ve zamanı) / (bkz: franz babinger)
kitap okununca net bir osmanlı tarihinin yazılmamış olduğu görülüyor. osmanlı tarihinde yaşanan bir olay gerek yerli kaynaklarda ve gerekse yabancı kaynaklarda farklı anlatılabiliyor. bu durum halil inalcık'ın kataba yazdığı inceleme metninden de anlaşılıyor. kitabın ön yargı ile yazıldığı neredeyse her satırında hissediliyor. ilk satırından son satırına kadar tüm kitap boyunca çok gaddar bir fatih sultan mehmet portresi çizilmiş. yine de her şeye rağmen okunması gereken bir kitap diye düşünüyorum.

79.) (bkz: aşkın metafiziği) / (bkz: arthur schopenhauer)
kitap; iki tarafın da karşı tarafta kendilerinde bulunmayan özellikleri aradığını, çok büyük aşkların çok büyük hüsranlarla sonlanacağını, aşkın bir nevi gözünün kör olduğunu, aşkın romantik duygulardan çok hayvansal içgüdülere dayandığını açıklıyor.
kitap genel olarak çarpıcı düşüncelerle dolu. günümüz insanının kitaptaki çoğu yerine katılmayacağına eminim diyebilirim.

80.) (bkz: totem ve tabu) / (bkz: sigmund freud)
totem ve tabu, ilkel çağlarda yaşamış insanların ilişkilerini, inançlarını psikanalitik yöntemle analiz eder. kitapta hiç alışkın olmadığımız kadar bilim insanlarının ismi geçmektedir. bu bilim insanları sosyolog, biyolog, etnolog ve antropolog ağırlıklıdır. freud’un bu kadar çeşitli meslek gruplarından insanların araştırmalarını, bulgularını ve yorumlarını kitaba alıp, bunlara psikanalitik bir anlam yükleme çabası takdir edilmelidir.

81.) (bkz: aşk ve gurur) / (bkz: jane austen)
aşkı romantizme çok girmeden ama duyguları çok güzel ifade ederek anlatan güzel bir aşk kitabı idi. oldukça severek okudum. devrik uzun ve felsefi kısımlarını saymazsak kısa tasvirleri ile iyi çevrilmiş bir klasikti.

82.) (bkz: yüzyıllık yalnızlık) / (bkz: gabriel garcia marquez)
kitap, dere kıyısına kurulan macondo'nun kuruluşunu, aldığı göçlerle büyümesini, 20 yıllık iç savaşı ve macondo'yu kuran, en köklü aile olan buendia sülalesini anlatıyor. biraz zor bir kitap olduğunu söylemek istiyorum.

83.) (bkz: zamanın daha kısa tarihi) / (bkz: stephen hawking)
en karmaşık fizik konularını oldukça sade bir şekilde yazan stephen hawking, bu kitapta hem düşündürüyor hem de sorularınızı cevaplıyor. evren hakkında mutlaka okunması gereken temel bir kitap.

84.) (bkz: dinin kökenleri) / (bkz: sigmund freud)
dinin kökenleri, freud'un dinsel inanç konusundaki görüşlerinin ayrıntılı bir anlatısını sunmaktadır. freud, dinin bilinçdışı ve ilkel yönlerinin altını çizerek, din ile ilkel toplumların, çocukların ve nevrotiklerin zihinsel yaşamları arasında koşutluklar kurmaktadır.

85.) (bkz: parfümün dansı) / (bkz: tom robbins)
koku, ölümsüzlük ve mutluluk kitap bunlar etrafında şekillenmiş. ayrıca çok ihmal ettiğimiz bir gerçeği hatirlamamizi sağlıyor. insan doğa ile uyumlu bir yaşam sürer çevresindekileri dönüştürmez ve doğayı kabullenirse yaşamak çok daha güzel olacaktır. doğa bize mutluluk verecektir. çünkü biz onun bir parçasıyız. karşı cinsle yakalanan mutluluk da çok güzel işlenmiş. pan, tensel zevkleri, alobar, kudra kokuyu, mutluluğu çok başarılı anlattı. felsefe, mitoloji, tarih kitabın sayfalarında ince ince işlenmiş. keyifli okumalar.

86.) (bkz: edepsizlik anarşi ve gerçeklik) / (bkz: crispin sartwell)
felsefenin soyut, steril dünyasından, acıları ve kötülükleriyle hayatın çıplak gerçekliğine açıldığımızda nelerin olacağını gösteriyor bize. ona göre, tüm ahlaki değerler olması gerekeni anlatır; olanın eksik var olduğunu söyler, gerçekliği inkar eder. ihlal ise yaşamaya "evet" demektir ve her edepsiz söz ya da fiil bedeni çağrıştırır. tek tek her insan hem ezen hem de ezilendir; kişi "sistemin hem kurbanı hem de payandası" olmuştur. iktidar tek tek herkesin içinden geçerek örülmüş, kişi kendisi tarafından ezilmeye başlamıştır. sartwell kavramlara ve ciddiyete saldırdığı bu kitabında bizi edepsizliğe ve oyuna yani hayata çağırıyor.

87.) (bkz: dünyamıza bakış) / (bkz: albert einstein)
hayatın anlamı, dünya görüşü, zenginlik, din-bilim-toplum ilişkisi, sosyalizm, zenci sorunu, insan hakları, eğitim, savaş ve barışla ilgili derlenmiş denemeler çarpıcı fikirler ve aforizmalarla dolu bir kitap. ama en dikkat çekicileri ve üzerinde en çok durulanı uluslararası kargaşa ve güç yarışı yerine einstein'in bir dünya devleti kurulması fikrini sebepleriyle birlikte anlatmasıydı. ve tabii en çok merak edilenlerden biri: atom bombası. einstein, yapıştırılan bu yaftayla ilgili de bir şeyler anlatıyor bize. sadece atom bombası savunması için bile merak edip okunabilir. bunların yanı sıra eğitim konusunda yetkililere nasihatler tadında bir deneme ve freud'a yazdığı mektup da bu kitapta bulunuyor.

88.) (bkz: sayıların gizemi) / (bkz: annemarie schimmel)
sayıların altında yatan mitleri, muhtelif toplumlar, kültürler ve dinlerde onlara yüklenen anlam ve işlevleri merak ediyorsanız, biraz ağır akan fakat iyi bir kaynak olur.

89.) (bkz: insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı) / (bkz: jean jacques rousseau)
insanlar arasındaki eşitsizliğin demir bir saban ve buğday üretiminin artmasıyla insanların köleleştirilmesi arasında çok güzel bir bağlantı kurmuş. ancak bu olmasaydı insanlar altınçağlarında kalsalardı dahi insanlar yine de eşit olmazdı, zira insan aklı ve onun öz tabiatı eşitsizliğin ana noktasıdır. yine de bu büyük düşünüre saygıdan dolayı bu eseri herkesin okuması lazım.

90.) (bkz: bilinçaltının gücü) / (bkz: joseph murphy)
kitapla ilgili düşüncelerim biraz karışık aslında, yazarın düşüncelerinin bir çoğuna katılmasam da kitapta çok önemli ve güzel noktalara değinmiş. bilinçaltıyla ilgili verdiği her bilgiden sonra bilgiyi destekleyen hikayelere yer vermesi anlatımı güçlendiriyor ve bilginin daha iyi kavranmasına yardımcı oluyor. yalnız kitapta bahsettiği bazı hikayeler bana çok gerçekçi gelmedi biraz fazla masalsıydı gerçekliklerinden emin olamadım. kitabın ilk yarısı ikinci yarısından kesinlikle çok daha iyiydi, ilk yarısı bilgi ağırlıklıyken ikinci yarısı hikaye ağırlıklıydı ki bunlar beni biraz sıktı. keşke genel olarak kitap bilinçaltıyla ilgili daha çok bilgi içerseydi.

91.) (bkz: ortadoğu) / (bkz: bernard lewis)
ortadoğu'yu; 2000 yıl öncesinden günümüze tüm yönleriyle ele alan objektif bir eser. ortadoğudaki kültürel değişiklikleri, savaşları, dinleri, halkları, dilleri, devletleri tüm yönleriyle ele alıyor. uygarlıkların yükselişlerini, çöküşlerini tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor.

92.) (bkz: bir kimlik peşinde türkiye) / (bkz: feroz ahmad)
yabancı bir yazar olarak, tarih yazımının kalıplaşmış cümlelerinden uzak ve sade anlatımıyla okunası bir kitap. amaç tarihi olayları peşisıra anlatmak olmadığından, daha çok toplumsal olayları ve siyasi gelişmeyi ve bunlara dayanarak, kitabın adında da olduğu gibi osmanlı'dan türkiye'ye insanların bağlandıkları kimlikleri genel ve doğru bir biçimde açıklayan bir kitap.

93.) (bkz: ceviz kabuğundaki evren) / (bkz: stephan hawking)
stephan hawking tarafından kaleme alınmış, evrenin yapısı ve bu yapıyı açıklayan fizik kanunlarını ve teorilerini anlaşılır, sade bir dille ele alan eser. kitapta uzay zamana, kara deliklere, genel göreliğe, kuantum fiziğine ve zaman yolculuğuna dair oldukça öz bilgiler mevcut. bilhassa kozmolojiye ilgi duyanlar tarafından keyifli okunacak, yeni araştırmalara kapı açacak bir eser olduğu kesin.

94.) (bkz: akıl hastalığı ve psikoloji) / (bkz: michel foucault)
deliliği kültürel olarak tarihsel perspektiften ele alan ve psikanalitik yaklaşımları eleştirel bir şekilde inceleyen kısa ama bir o kadar yoğun bir anlatıma sahip foucault eseri.kesinlikle okunmalı.

95.) (bkz: kürtler ve devlet) / (bkz: denise natali)
kürt ulusal kimliğinin, imparatorluklar döneminden günümüze kadar olan oluşumunu analiz edip, bize popüler kuramların tersine kürt kimliği hakkında ya da kürt milliyetçiliğinin varsaydığı yapılanma hakkında doğal ya da sabit hiçbir şeyin olmadığını gösteriyor. daha doğrusu, kürt milliyetçiliği bölgede ulus-devletlerin gelişimiyle şekillendiğini belirtiyor. eksiklikleri olan ve pek çok konuda yüzeysel kalıp, çok şey anlatmak istiyormuş gibi davranıp, aslında temelde hiçbir şey anlatmayan eser. beğendiğimi söyleyemeyeceğim. yine de bu konulara yabancı kişiler okuyabilir.

96.) (bkz: kürdıstan tarıhı) / (bkz: mehmet emin zeki)
1880 yılında ırak'ın süleymaniye şehrinde doğan edebiyatçı ve tarihçi muhammed emin zeki beg; çanakkale, filistin, ırak ve kafkas gibi cephelerinde savaşmış bir osmanlı subayı ve devlet adamıdır. a'dan z'ye kürtler ve kürdistan hakkında en değerli eserlerden birisidir.kürtlerin dini,milli,kökeni ve eski çağlardan şimdiye kadar ki durumlarını bu akademik kitapta bulacaksınız. dönemine göre yazılmış oldukça güzel bir eser.

97.) (bkz: yeni türkiye cumhuriyeti) / (bkz: graham e fuller)
yazar kitabın önsözünde gizli bir amaç ve gündeminin olmadığını, kendi düşüncelerini yazdığı söylüyor.bazı konularda rusya, ermenistan, yunanistan, iran gibi ülkelerin kötü niyet ve projeleri olduğundan bahsediyor ama abd, israi ve ingiltere gibi daha tehlikeli ülkelerden bahsetmiyor.
türkiyenin geçmiş yıllara oranla artan güç ve etkinliğini olduğundan biraz fazla abartıyor. her ne olursa olsun farklı görüşleri olan (yanlı da olsa) türkiye ve ortadoğu cia şefliğini yapmış yazarın kitabı okunmalı.

98.) (bkz: türkiye proletaryası) / (bkz: a şnurov)
gerek jön türk iktidarı, gerekse kemalist iktidar sırasında, türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısını, burjuvazi yaratma ve yabancı sermaye ile bütünleşme çabalarını; bu kapitalistleşmeye paralel olarak işçi sınıfının gelişmesini; 1923-1929 dönemindeki ağır koşullarını, hem burjuvazi, hem de iktidar ile çatışmasını belgelerle ortaya koyuyor.

99.) (bkz: intihar bombacıları allah ın yeni şehitleri) / (bkz: ferhad khosrokhovar)
yazar farhad khosrokhavar, anlattıkları ile aslında bir mantaliteyi gözler önüne sermekte ve anlamak istemediğimiz bir topluluğun anlamlandırılmış cihat öyküsüne dem vurmaktadır, ancak bu anlamlandırma bizler için bir anlam hükmünde değildir,her ne kadarda onları anlamamıza yardımcı olacak donelerle karşımıza çıksa da yazarın etnik kimliği ve dinsel inanç yapısı kendi anlayışını da bir şekilde sergilemekte ve intihar eylemlerinin bir şekilde anlayışla karşılanması gibi bir duruma insanı sürüklemeye çaışmaktadır, ancak ben yazarın anlattıklarını her ne kadar da candan takip etmiş isem de bunlara katılmamın olasılığı dahi yoktur.

100.) (bkz: korku kültürü) / (bkz: doğan cüceloğlu)
toplum olarak ne kadar yanlıs yetiştrildiğimizi bizim için küçük gibi görünen aslında büyük yanlışlar doguracak olayları gerek hikayelestirerek gerek bilgi vererek anlatmış. yazarın kitaplarını hep beğenmişimdir.

okunması gereken kitaplar

1.) (bkz: tüfek mikrop ve çelik) / (bkz: jared diamond)
konu olarak insanlık tarihi, savaşlar, ülkeler, icatlar, tarih değiştiren olaylar ve insanlık tarihinin nasıl değişip şekillendiğini, neden bazı toplumlar zenginken diğerleri fakir kaldı, at nasıl evcilleştirildi, yazının icadı, tarımın başlaması ve dinlerin ortaya çıkması gibi konulara yer verilmiştir. üslup olarak akıcı ve sade olmakla birlikte okuyucuyu sıkmadan doyurucu bilgileri vermesi güzel. 30 yılın araştırmaları sonucu yazılmış bu kitabın aynı zamanda bir belgeseli de var. 3 bölüme ayrılmış.

1.bölüm) https://m.youtube.com/watch?v=kin8-KcTz2M
2.bölüm) https://m.youtube.com/watch?v=8rpmcNm-IFU
3.bölüm) https://m.youtube.com/watch?v=SID_yJUXyb8

2.) (bkz: atatürk ve türklerin saklı tarihi) / (bkz: sinan meydan)
kitap, atatürk'ün türk tarihi üzerine yaptığı araştırmaları, verdiği mücadeleleri ve eski türk tarihi konularını ele almış. atatürkten sonra meb'in tarihe bakış açısının nasıl değiştiği çok güzel bir şekilde anlatılmış. kitabı türk tarihi ve atatürk’ün bu saklı hazineyi çıkarmak için verdiği mücedeleyi öğrenmek isteyenler için şiddetle tavsiye ederim. ''türk tarih tezi'' ve ''güneş dil teorisi'' ni bilenler için hatırlamak, bilmeyenler için öğrenme fırsatı yaratan güzel bir kitap. sadece küçük bir eleştirim olacak; fazla tekrar eden bölümler var, daha rafine olsaydı daha iyi olurdu.

3.) (bkz: şehvetiye tarikatı) / (bkz: ismail saymaz)
insanların inançlarının nasıl istismar edildiğini anlatan güzel bir çalışmanın ürünü. okudukça insan dehşete düşüyor. türkiye'nin 1980 darbesi sonrası içine düştüğü sosyal çöküntünün sonuçlarını gözler önüne seren ve üzerimizdeki çöküntüyü eşeleyen önemli bir inceleme. bir oturuşta okuyacaksınız.

4.) (bkz: schrödinger in kedisi kabus) / (bkz: alev alatlı)
bugünü, dünü, yarını iç içe geçmiş bir şekilde anlatıyor ki anlaşılabilsin. hangi dönemde okunursa okunsun türkiye ve diğer ülkelerin geleceğinin değişmeyen özelliklerinin farkına varılacağı çok önemli tespitlerde bulunan bir eser. din, felsefe, sosyoloji, psikoloji, siyaset ve bilim kurgunun yoğunlukla harmanlandığı çok dikkat çekici bölümler var. anlatım bazen ağırlaşıyor ama basitleşse zaten bu tadı vermeyecek. herkesin okuması gerekir.

5.) (bkz: atatürk’ün uşağının gizli defteri) / (bkz: turhan gürkan)
bu kitapta atatürk'ün özel yaşantısı anlatılıyor. daha çok bilinen şeylerin dışında bazı bilmediğimiz yönleri de bu kitapta. tavsiye ederim.

6.) (bkz: işçi sınıfının anatomisi) / (bkz: hasan oğuz)
hasan oğuz bu kitabında işçi sınıfına genel bir bakış açısı sunuyor. bireyden başlayarak topluma kadar iş ve işçi kavramları, iş bölümü ve tarihsel gelişmeyle birlikte ayrıca sosyolojik yapısına da dikkat çekiyor. ben türkiye'de işçi sınıfının gelişimi hakkında bilgi edinmek için okumuştum fakat yeterli durulmadığı kanaatindeyim. kitap genelden bahsedip evrenseli yorumluyor. birbirini tekrar eden kelimeler ve benzer cümleler her ne kadar yorucu olsa da yararlı bir kitap olduğunu düşünüyorum. ilgilisinin okuması gereken kitaplardan.

7.) (bkz: bilinmeyen yönleri ile satanizm) / (bkz: bülent kısa)
kitapta önce şeytanın tanımını, üç büyük kutsal kitapta şeytan hakkında verilen bilgileri ve satanizmin mezhepsel ayrımı hakkında kısa ve öz bilgiler veriyor. daha sonra da önceki dönemlerde yaşanan ayinlerden ve şeytana tapma düşüncesinin nasıl geliştiğini anlatan hikayelerden bahsediyor. aslında kitapta temel vurgu şu; kilisenin (önceleri böyleydi fakat zamanla kilisenin yerini toplumu veya kişileri baskı altına alan "her şey" aldı) kendi çıkarları uğruna tanrı'yı farklı göstermesi sonucu insanların zamanla tanrı'ya karşı gelen şeytana tapmaları ve taparlarsa özgür olacağına inançlarıdır. anlatımı anlaşılır ve detaylı. bazı yerlerinde sıkılabiliyorsunuz çünkü yazar bilgi vermenin dışında sanki biraz da öğretme çabasında. fakat ben yine de farklı bir bakış açısı için okunması gerektiğine inanıyorum.

8.) (bkz: neo liberal genetik) / (bkz: susan mckinan)
kitapta evrime psikoloji bilimi ile getirilen açıklamalar başarılı bir şekilde işlenmiş. bilgilerin sunumunda biraz daha sistematik yaklaşılabilirdi. bazen oradan buradan toplama bilgileri okuduğunuz hissine kapılıyorsunuz. ayrıca evrim üzerine yazılmış çok temel eserlere atıfta bulunarak bir giriş olsa kitap daha sistematik olabilirdi. konu üzerine yazılmış kült kitapları okumamışsanız onlara yönelmenizi tavsiye ederim. onları okuduktan sonra konuya ilgi duyuyorsanız psikoloji tabanında yaklaşımları incelemek isterseniz bu kitabı okuyabilirsiniz.

9.) (bkz: kürtlük türklük alevilik) / (bkz: martin van bruinessen)
kürtlük, türklük ve alevilik üzerine akıcı bir dille kaleme alınmış akademik bir kitap. ben daha önce bu meselelerle ilgili kitaplar okuduğum için çok şaşırdığım bilgiler yoktu açıkçası ama özellikle bu konular hakkında kısa, öz ve net bilgiler öğrenmek isteyenler, yeni başlayanlar için iyi bir kitap olduğunu düşünüyorum.

10.) (bkz: mülksüzler) / (bkz: ursula k legun)
iki dünya yaratılmış ve mülk kavramı ile mülksüzlük kavramı ince ince işlenmiş içerisinde. yazar mülkiyetten yola çıkarak iki farklı dünyayı anlatır. biri anarres ( anarşiden yola çıkılmış) diğeri ise urras ( ussr ve usa'den yola çıkılmış). bir tarafta özgürlükleri uğruna, ülkelerini terk ederek anarşist bir düzen kuran insanlar; diğer tarafta kapitalist düzenin esiri olmuş ancak bunun farkında olmayan insanlar. distopya sevenlerin mutlaka okuması gereken, distopya okumak isteyenlerin ise ilk sıralarda okuması gereken kitaplardan biridir.

11.) (bkz: türk modernleşmesinin cinsiyeti) / (bkz: serpil sancar)
modernleşmeyi hep bir siyasi tarih meselesi olarak okuduk. yazar, bu eseriyle türk modernleşmesinin dişil yönlerini açıklamış, osmanlı'dan cumhuriyet'e erkeklerin modernleşme tutumlarında pek bir şey değişmediğini ortaya koymuş. toplumsal cinsiyet perspektifli bu kitap, ciddi bir kaynak olabilir.

12.) (bkz: emek din ve insan) / (bkz: c d skazgin)
kitap beklediğim din eleştirisini yapamadı. değerli bir yapıt; fakat 1968 yılında sscb’de yazılmasının da etkisiyle bolca sovyet propagandası içeriyor. yine de okunmaya değer.

13.) (bkz: iran tarihi) / (bkz: yılmaz karadeniz)
iran ile ilgili güzel bir eser ancak sadece avşar hanedanını anlatıyor. daha öncesi yok, iran tarihi deniyorsa önceki dönemlerinde olması gerekirdi. yine de okunması gereken önemi bir eser.

14.) (bkz: dinsel inançlar ve düşünceler tarihi) / (bkz: mircea eliade)
bu eser her yönüyle gerek tarihsel gerek bilgisel gerek düşünsel olarak müthiş bir eser, eliade nin her kitabı gibi bu kitabı da hem aydınlatıcı hem de manalı bir kitap. sanki dinler tarihinde ki bütün eserleri sıkıştırmış ve bu üç cilt çıkmış. bunun yanı sıra kitabın yoğunluğundan dolayı, biraz dili olmasa da kitap içerik açısından ağır. bu üç eserde dinler tarihini insalığın ilk dönemlerinden başlayarak dinlerin içerikleri ve tarihsel arka planı bir birleri ile olan ilişkileri açısından ele almakta. not; bu eser israil dinin doğuşuna kadar olan kısmı içerir.

15.) (bkz: bilimsel sosyaloji ve sosyal demokrasi) / (bkz: v vassie) - (bkz: s garibanov)
günümüz dünyasının işçi sınıfı, politik arenada başlıca iki örgütlü güç, bilimsel sosyalistler ve sosyal demokratlar tarafından temsil edilmektedir. bilimsel sosyalist partilerin devrimci ideolojisi ile sosyal demokrasinin program ve pratik eylemine egemen olan reformizm arasındaki keskin mücadele çağdaş tarihin belirgin bir özelliğidir. kitabın yazarları bu görüşü esas kalkış noktası olarak konuyu her yanıyla inceliyorlar. keyifli bir kitap.

16.) (bkz: bilimsel devrim ve stratejik anlamı) / (bkz: erdal inönü)
bilimin, bilimsel buluşların ve bilimsel düşüncenin toplumlar üzerindeki değiştirici gücünü anlatıyor. bilginin, bilgi üretiminin büyük bir toplumsal/siyasal güç olduğunu söylüyor, bu gerçeğin toplum ve siyasetçiler tarafından yeterince kavranamadığını vurguluyor. bilimsel buluşlar sadece ekonomide değil, siyasette ve toplumların yaşamlarında da büyük devrimci değişiklikleri başlatıyor ve dönüşümlere yol açıyor. bir siyasetçinin bilim ile ilgili çalışmaları ve önemli araştırmaları açısından önemli bir eserdir.

17.) (bkz: kabileden feodalizme) / (bkz: halil berktay)
feodalizm, neden kabile toplumuyla kapitalizm arasındaki esas ve en evrensel üretim tarzıdır? kölecilik, hangi nedenlerle evrensel bir üretim tarzı sayılamaz -ve ama- hangi nedenlerle başlıbaşına bir üretim tarzı sayılmalıdır? feodalizmden ayrı bir “asyatik” üretim tarzı mevcut mudur? 15. ve 16. yüzyıl osmanlı toplum yapısını anlayabilmek için ayrı bir asya üretim tarzı kavramlaştırılmasına ihtiyaç var mıdır? gibi soruların cevaplarını bulabileceğiniz bir kitap.

18.) (bkz: ırak afganistan ve çağımızın emperyalizmi) / (bkz: aijaz ahmad)
bu kitap, daha dün gibi hatırladığımız ırak ve afganistan işgallerine ve oradaki halkların direnişine dair aijaz ahmad'ın gün gün kaleme aldığı makalelerden oluşuyor. bu makaleler, abd öncülüğünde uluslararası askeri ve sivil kurumların, ab'nin, bm'nin, nato'nun topyekûn bir işgali nasıl gerçekleştirdiğini, dünya halklarını nasıl tehdit ettiğini, nasıl yalanlar üzerine kurulu bir savaş politikası uyguladığını belgeleriyle gözler önüne seriyor. sürekli savaşın coğrafyası, dünyanın kanayan yarası ortadoğu'yu anlamak isteyenler için önemli bir kitap.

19.) (bkz: nutuk) / (bkz: mustafa kemal atatürk)
mustafa kemal atatürk'ün ne zorluklarla karşılaşıp, karşısına çıkan gericilerle nasıl mücadele ettiğini ve bizler için bir saniye bile pes etmeden bugünlere gelmemizi sağladığını onun kaleminden okumak müthişti. kurtuluş savaşımızı ve cumhuriyetimizin kuruluş sürecini ulu önder mustafa kemal atatürk'ten öğrenme fırsatını yakalıyoruz nutuk'la. birinci ağızdan 1919-1927 tarihleri arasında yaşananları belgeleriyle yazışmalarıyla okumak ayrı bir güzel. cumhuriyetin nasıl kazanıldığını okumak, okutmak ve unutturmamak gerek.

20.) (bkz: kelile ve dimne) / (bkz: beydeba)
fabl tarzında olan bu eser iki çakalın adı olan kelile ve dimnedir. kelile dürüstlüğün doğruluğun simgesi dimne ise hilekarlığın simgesidir. insan, tabiat, adalet, yönetim, zaman, kibir, iyilik, kötülük, bilim, sanat ve daha nice konuda eşsiz bilgiler sunması ve ayrıca sade ve anlaşılır bir dil kullanması bakımından kesinlikle okunmaya değer bir eser olarak ele alınmalıdır.

21.) (bkz: ölü canlar) / (bkz: nikolay vasilyeviç gogol)
eser ilahi komedya’ dan esinlenerek üç cilt olarak tasarlanmıştır. ilk ciltte rusya’nın kötü yanları yazılmış ve yayımlanmıştır. ikinci ciltteyse olması gerekenler, iyiler düşünülmesine rağmen yazar bir türlü istediği karakterleri oluşturamamış ve geçirdiği bir bunalım esnasında ikinci cildini yakmıştır. elimizde kalan ise birinci cilt ile ikinci cildin bazı parçalarıdır. yani bu kitap tamamlanmış değildir. yaklaşık 350. sayfadan sonra eksikler başlar, bazı bölümler yarıda kesilirken bazı bölümler hiç yoktur. eserde baş karakter rus çiftlik sahiplerinin çiftliklerini gezerek onlardan ölü canlar satın almaktadır. yazar böylece rus toprak sahiplerini, köylülerini ve yaşadığı dönemin feodal sistemini tüm açıklığıyla anlatmış ve eleştirilerini yapmıştır. ayrıca bütün eserlerinde olduğu gibi dönem memurlarının yozlaşmışlığını işlemeyi de eksik etmemiştir.

22.) (bkz: üç isa) / (bkz: aytunç altındal)
aytunç altındal hıristiyanlığın kökenlerini sorguluyor. bugün hıristiyanlık diye bilinen ''religio''nun, isa'nın değil havari pavlus'un dini olduğunu söylüyor. hıristiyanlığın pagan kökenlerini ve incil içindeki çelişkileri de göstererek, çok farklı bir hıristiyanlık portresi çiziyor. isa'yı kendi dogması için sömüren kilise ve ''religiocrat''larının maskesi bu kitapla düşüyor. kendi alanında dünyaca ünlü bu yazarımızın kıymetini ne yazık ki bilmiyoruz. bu kitabı okuması oldukça zor, dili ağır; ama okuduğunzda buna değdini göreceksiniz. eğer isterseniz https://m.youtube.com/watch?v=LWoM_UELdJM yazarın kendisinden dinleyebirsiniz.

23.) (bkz: yunan mitolojisi) / (bkz: stephen p kershaw)
kronolojik sıraya uygun giden ve konular arasında ki bağlantıyı asla koparmayan, yunan mitolojisi hakkında yazılmış eserlerden bolca örnekler veren harika bir kitap. mitolojik hikayeler anlatıldıktan sonra en eski dönemlerden günümüze kadar o konuyla alakalı filmler, resimler, tiyatrolar, müzeler ve mekanların da eklenmesi ve incelenmesi muhteşem bir nokta olmuş. kesinlikle kafa karıştırmıyor, rahat okunabilir dili ve mantıklı açıklamalarıyla akıp gidecek sürükleyici bir rehber kitabı. yunan mitolojisine ilginiz varsa, başlangıç kitabı niteliğinde okunacak ve içim rahat bir şekilde sizlere önerebilirim.

24.) (bkz: tarihimizdeki garip olaylar) / (bkz: sabri kaliç)
oldukça güzel bir tarihi araştırma eseri. yazar, büyük bir kısmının osmanlı dönemine ait olduğu, bir kısım da cumhuriyet dönemi içeren, tarihimizde yaşanmış ilginç olaylardan bir derleme sunuyor bize. cellat kurumu, yeniçeri ocağı ve padişahlar ile ilgili hikayelerin büyük yer kapladığı kitapta istanbul halkının yaşayış şekli ile ilgili de pek çok bilgi veriliyor. her ne kadar bazıları çok bilindik şeyler olsa da yeni bir çok bilginde ediniyor insan. mutlaka okunması gereken kitaplardan biri.

25.) (bkz: putin in potinleri) / (bkz: mustafa kemal aydoğan)
türkiye'nin, rusya ile yaşadığı uçak krizinden esinlenerek yazılmış bir hikaye. açıkçası trajikomik buldum. okunmalı mı, zaman kaybı.

26.) (bkz: karamazov kardeşler) / (bkz: fyodor dostoyevski)
dostoyevski’nin, en son ve en nitelikli yapıtlarından biri olan karamazov kardeşler, yazarın kendi yaşamıyla pek çok paralellik taşıyan bir eser olması sebebiyle, insanlara bu kadar geçmiş klasik bir eser haline gelmiştir. eser, hem bir aile dramı, hem bir cinayet romanı olarak nitelendirilebilir. 19.yüzyıl rusya’sında geçen bu eser, bir romandan ziyade pasaj pasaj giden bir deneme niteliğinde ana hikayeden çok yan karakter analizleri ve sorgulamalara dayalı bir tartışma niteliğinde daha çok dini ve varoluşsal sorgulamaların yapıldığı felsefik bir kitaptır. suç ve ceza romanından sonra sevdiğim ikinci kitabı.

27.) (bkz: siyasi tarih) / (bkz: oral sander)
"gözüm kapalı geçerim" deyip, kaldığım dersin kitabı. tarih kitabı okumak istiyorsanız, dünya tarihi açısından çok bilgili ve güzel bir kitap. dili de ayrıca bir güzel. tavsiye ederim.

28.) (bkz: savaş ve barış) / (bkz: lev nikolayeviç tolstoy)
herkese değil, istikrarı ve ciddi anlamda sabrı olan insanlara öneriyorum. kitabın teması, içeriği, anlatılan her şey a'dan z'ye insan üzerine kurulu ve bu yüzden bireye fazlaca şeyler katacak fakat 1800 sayfada kaybolup gidiyorsunuz. labirentin içinden bir türlü çıkamıyorsunuz. her 50 sayfada bir konu bütünlüğü dağılıyor hissine kapılıp okumak istemiyorsunuz. size kitabı okutturan tek şey, kitaptaki karakterlerin sonunu merak etmek oluyor. onun haricinde kitapta en çok hoşuma giden kısım, insanların anlam arayışları oldu. sanki hepsi boşlukta savruluyorlar ve tutunacak bir dal arıyorlar gibiydi. kimisi çareyi dinde, kimisi içkide, kimisi kumarda, kimisi kadınlarda, kimisi de "savaşta ve barışta" aradı çareyi. halbuki çare kalplerindeki merhamette gizliydi. iki cilt halinde değil de tek kitapta okursanız daha iyi.

29.) (bkz: türk amerika ilişkileri çerçevesinde ermeni meselesi) / (bkz: kamil necdet ar)
çarlık rusya'nın başını çektiği ülkelerin ortaya çıkmasında büyük etkisi olan ermeni meselesi üzerinden yaklaşık yüz yıl geçmesine rağmen güncelliğini korumaya devam etmektedir. rusya'nın başlattığı ve savunduğu sorun zamanla abd'ye göç eden ermenilerle birlikte abd türkiye arasındaki ilişkilerin şekillenmesine yön vermektedir. işte bu kitap 1918-1923 yılları arasında daha ermeni meselesinin yeni dönemlerinde abd türkiye ilişkilerine etkisini bizlere sunmaktadır.

30.) (bkz: 1789 fransız inkılabı tarihi) / (bkz: albert sabaul)
bu kitapta fransız ihtilali’nin en önemli portrelerinden iki isminin; liberal, özgürlükçü, reformist, ılımlı cumhuriyetçi sieyes ile katı, uzlaşmaz, otoriter, radikal, devrimci cumhuriyetçi robespierre’in şahsında ihtilal ve sonrasında yapılmak istenenler ayrıntılı olarak inceleme konusu yapılmaktadır. güzel, anlaşılır bir tarih kitabı.

31.) (bkz: sonsuzluğun sonu) / (bkz: ısaac asimov)
eser sizi ,teknolojiyle zamanlar arası yolculuk ve düzenlemelerin yapıldığı üst bir evrene alıp ,orada geçen bir aşk hikayesi, insani hırslar ve duruma ait bilimle harmanlıyor. dil bakımında akıcı ve sade, kurgu bakımından ufak tefek boşlukları ve bence birkaç mantık hatasından başka merak uyandırıcı ve sürükleyici.

32.) (bkz: üç tanrı mı tek tanrı mı) / (bkz: carlos madrigal)
hristiyanlık teolojisinde anlaşılması ve anlatılması en zor konulardan biri olarak kabul edilen "üçlü birlik teslis" olgusunu derinlemesine inceleyen ve açıklayan, içerisinde çok faydalı çizimler / şekiller de barındıran konusunda en iyi olan kitap.

33.) (bkz: yahudilik ve hristiyanlık konusunda kuran'ın tartışmalı konuları) / (bkz: baki adam)
bu çalışmasında, tarihsel süreç içerisinde yahudi ve hristiyanların kutsal kaynakları üzerinden kurulan zemine göre hareket eden oryantalistler arasında ciddi bir şekilde eleştiri konusu yapılan üç konuyu irdelemekte. yazar birinci bölümde; kasas suresi 38. ayette geçen, hâmân ve onun hangi firavun döneminde yaşadığını araştırmaktadır. ikinci bölümde ise yazar; hristiyanların hz. isa’ya yaptığı gibi yahudilerin de üzeyr’e allah’ın oğlu demeleri problemini ele almaktadır. yazar son bölümde ise; kur’an’ın tartışmalı konularından biri olarak takdim
edilen meryem’in ilahlığı meselesini mercek altına almaktadır. bu eser, kur’an’ı kerim’in diğer tüm kaynaklar karşısındaki konumunu
güçlendirme babında alana katkı sağlayan bir nitelikte. ayrıca gerekli görülen
yerlerde konuların anlaşılmasını kolaylaştırmak amacıyla dipnotlarda açıklayıcı nitelikte bilgilere yer verilmesi de çalışmanın önemli özellikleri arasında sayılabilir. tavsiye ederim.

34.) (bkz: zaman makinesi) / (bkz: h g wells)
distopik olan bu roman eserinde, pitoreski sanatından da (insanın aklında resim gibi hayal uyandıran yazı söz ya da yazı) yararlanarak baya ilginç ve ilgi çekici betimlemeler ve tasvirler okuyucuya sunmuş. yazarın gelecekte ki dünyanın komünizm etkileriyle nasıl şekilleneceğini ve toplumun sosyalizmin etkisinde olacağını ortaya sürüyor. insanlığın sosyalizme yöneleceğini ve bunun olumlu, olumsuz sonuçlarını ortaya çıkaracağı etkilerini gözler önüne sunuyor. zamanın ilerlemesiyle birlikte insanlığın yaşam şartlarının ve sorumluluklarının nasıl değişim gösterdiğini çarpıcı bir dille aktarmış. insanlığın bu ilerleme sürecinde rollerinin ne doğrulta da değişkenlik gösterip nasıl bir yaşayışa sürükleneceğini aktarmış. oluşturduğu kurgu üzerinde hem gerçekçi ifadeleri ve hem hayalci ifadeler bir arada bulunduruyor. keyifli bir eser.

35.) (bkz: babalar ve oğullar) / (bkz: ıvan turgenyev)
kitaptaki arkadi ve bazarov karakterleri ile bizdeki olduğu gibi gençlik ve aileleri arasındaki kuşak çatışması işlenmiş. iki oğul, iki baba ve hayatlar. oğulların babaları. arkadiy ılımlı bir genç, bazarov nihilist ve sorgulayan bir oğul. oğullarını çok seven, üstüne titreyen babalar. ve birbiriyle aynı zaman çizgisinde birleşmiş hayatlar. kuşak çatışmasının, statü farklılığının, köy yaşamının en açık şekilde işlendiği o leziz kitaplardan birisidir kendileri.

36.) (bkz: sergüzeşt) / (bkz: samipaşazade sezai)
sergüzeşt, türk romanında gerçekçilik akımının ilk örneği sayılır. kitabın konusu küçük bir kızın vatanından ayrılıp köle olarak satıldığı evde çektigi eziyetleri ve satıldığı diğer evde büyüyerek düştüğü aşk anlatılıyor. betimlemeler çok güzeldi. film gibi seyrediyorsunuz kitabı yaşayarak, görerek, hissederek. yazarımız esareti, hürriyeti, aşkı o kadar güzel anlatmış ki bir solukta okudum. gerçek bir başyapıt.

37.) (bkz: sefiller) / (bkz: victor hugo)
yeğenlerine ekmek götürebilmek için hırsızlık yapan ve bu yüzden kürek mahkumiyetine çarptırılan bir adamın heyecan dolu çarpıcı hikayesi. aldığı ağır cezanın bedelini ömrü boyunca ödeyen jean valjean'ı merkezine alan eser yoksulluğu, vicdanı, toplumsal adaleti anlatıyor. romanda ne ararsanız var. aşk, savaş, sevgi, intikam, nefret vs vs. ama kitabın ana konusu sefillik. yazar bize fransa tarihini aralara serpiştirerek anlatmış. etkileyici ve hüzünlü.

38.) (bkz: serenad) / (bkz: zülfü livaneli)
kitap baştan sona mesajlarla dolu, kırım türklerinden, ülkemizde yaşayan ve zorluklar çekmiş olan ermeni ve kürt vatandaşlara, almanya faşizminden kaçan - kaçamayan yahudilere kadar birçok konularda mesajını vermiş ve görüşlerini belirtmiş. serenad, iktidar oyunlarının altında kalan, acılar yaşayan, kavuşamayan hatta ayrı düşen, isim değiştirmek zorunda kalan, yetmezmiş gibi din ve milliyet değiştirmek zorunda da kalan insanların anlatıldığı, gerçek konulara dayanan son derece duygu yüklü bir roman.

39.) (bkz: filmlerle sosyoloji) / (bkz: bülent diken)
kitap, doktora tezi teknik ve detay bolluğunda başladı. 7 filmin sosyolojik değerlendirmesi var. kapitalizmin ve diğer hakim öğelerin; filmleri toplumu şekillendirmek ve belirli bir düşünce yapısını empoze etmek için nasıl kullandığını, kitaptaki örneklemelerle öğreniyorsunuz. entellektüel terminolojiye yabancı değilseniz keyifle okuyabilirsiniz. aksi taktirde çok yavaş akıyor.

40.) (bkz: osmanlı da oğlancılık) / (bkz: rıza zelyut)
kitap, içerik bakımından çok aydınlatıcı. belgelere dayalı olması da tam bir araştırma ürünü olduğunun göstergesi. alıntı ve kaynak gösterilerek hazırlanmış. ön yargısız okunması gereken kitaplardan. benzer konuda yayınlanmış halil inalcık ve murat bardakçı'nın da kitapları var. onlar da okunmalı. tavsiye ederim.

41.) (bkz: akıllı yatırımcı) / (bkz: benjamin graham)
kitap, benjamin franklin'in piyasalar üzerine yazmış olduğu makale ve köşe yazılarından derlenmiştir. borsa üzerin ilgilenen arkadaşların mutlaka okuması gereken bir başyapıt.

42.) (bkz: başlangıç noktamız ev) / (bkz: donald w winnicott)
bu yazarın her eseri okunmalı. sadece teorik olarak değil pratik olarak ip uçları vermiş ve olaya tamamen kişisel bakmış çok iyi.

43.) (bkz: tarihte ve bugün şamanizm) / (bkz: abdülkadir inan)
şamanizmin din mi kült mü olduğunu çok iyi açıklıyor. şamanizm ile ilgili yapılan araştırmalara ışık tutmuş, yeni eserlere de kaynaklık etmiştir. kitap hem şamanizme hem de halk inanışlarına ilgi duyanları tatmin edecek niteliktedir. tavsiye ederim.

44.) (bkz: böyle buyurdu zerdüşt) / (bkz: friedrich nietzsche)
eserde kendine sözcü olarak zerdüşt'ü seçmiş. düşüncelerini, fikirlerini onun aracılığı ile aktarmış. dil açısından yalın gibi gözükse de anlam kapalılığı var. anlamı derin düşüncelerine yer vermiş. zerdüşt kendini insanlardan soyutlamış, dağda inzivaya çekilmiş ve kendine insanlar yerine bir kartal ve bir yılanı dost edinmiş. nietzsche tüm inançları yok sayıp evreni, tanrıyı, varlığı, yaşamı, dinleri sorgulayıp yargılamıştır. o üstüninsanı aramaktadır. ona göre insan aşılması gereken bir varlıktır.
nietzsche bu kitabında tanrı'nın ölmüş olduğunu felsefi açıdan söyler. aslında tanrıyı aramaktadır. nietzsche onu anlamadıkları için şikayetçidir. ona göre bu kitap herkes için ve hiç kimse içindir.

45.) (bkz: fizik) / (bkz: michael brooks)
fizik konularına özellikle atom, kuantum fiziği konularına az çok vakıf olmayan birisi için sıkıcı olabilir. fizik, ışık, foton, astronomi, atom altı parçacıklar, görelilik, büyük patlama, evrenin yaratılışı, zaman kavramı, evrendeki boyutlar vs. gibi kavramlara farklı bakış açısı getiren bir kitap. ilgilenenlere tavsiye ederim.

46.) (bkz: veganizm ahlakı siyaseti ve mücadelesi) / (bkz: zülal kalkandelen)
kitap, vejetaryenliğin daha ilerisi olan ve çeşitli ahlaki, diyetetik, iktisadi, politik ve felsefi motivasyonlarla gerekçelendirilen veganizmin, toplumumuzda pek sık dile getirilmeyen, siyasi gruplarda dahi yok sayılan yüzüyle tanışmak, veganizmi anlamak, onun mücadelesini öğrenmek isteyenler için, konuya kapsamlı bir yaklaşım sunuyor. veganizmin beslenme boyutuna, ekonomik/politik açılımına ve etik boyutuna değinen üç bölüm, kitabın temel bölümlerini oluşturuyor. bazı noktalarına katılmasam da genel düşünceyi anlamamızda bize yardımcı olan sohbet havasında geçen keyifli bir eser.

47.) (bkz: sorularla osmanlı imparatorluğu) / (bkz: erhan afyoncu)
yazar, üzerinde belli bir emek harcamış. osmanlı tarihi konusunda dürüst bir duruş sergilemeye özen göstermiş, bu nedenle akademisyenlerin kaynaklarına ve bilgilerine de başvurmuş. ayrıca soru cevap metodu ile tarihi anlatmaya çalışması da farklı bir anlatım tarzını ortaya koyuyor. dili son derece açık, kolay anlaşılır bir şekilde yazılmış. bence güzel bir kitap. umduğumdan çok daha kısa zamanda kolayca bitirdiğimi söyleyebilirim.

48.) (bkz: jose saramago) / (bkz: kabil)
saramago hikayesine adem ile havva'dan başlayıp sodom ve gomore'den turun nuh tufanına kadar bir çok olayı mizahı bir dille anlatıyor. tanrıya sormak istediklerini kabil'in agzindan aktarılan, felsefe ,mitoloji ve ironinin iç içe geçtiği tek solukta okunacak bir çalışma.
gerçeğin ironik ,yalın ve dolaysız dili kullanılan bu eser bittiğinde bizi mest edecek.

49.) (bkz: frédéric bastiat) / (bkz: hukuk)
1800 lü yıllarda fransa da yaşamış olan yazar aslında günümüzde sıkça tartışılan hukuk eliyle toplum mühendisliği yapılmasını konu edinmiş kitabında. yazarın şu sözü kitabın özeti aslında "hukukun bilincimize, fikirlerimize, tercihlerimize, eğitimimize, işimize, ticaretimize, yeteneklerimize karışmak ve düzenlemek gibi bir fonksiyonu yoktur. hukukun görevi, bu hakların özgürce kullanımını sağlamak ve kişilerin, başka kişilerin bu hakları özgürce kullanmasına müdahale etmesini engellemektir". kısa ve öz anlatımı ile konuyu gayet güzel şekilde anlatmış kitap. liberalizm alanında zamanın en güçlü öğretilerine sahip ve bu savunduğu tezlerin hala bir çoğunun liberalizmin temellerini doldurduğu söylenebilir.

50.) (bkz: çalışma ekonomisi) / (bkz: mustafa kemal biçerli)
hem alan dersi hem de seçmeli dersliklerde donanımlı bir kitap olduğu için okutulmaktadır. içerik bakımından bir iktisat ve ekonometri öğrencileri için vazgeçilmez bir kaynak. tavsiye ediyorum.

göbeklitepe

------alıntı------

göbeklitepe neden piramitlerden bile önemli?

yunan mitolojik tanrılarından, hitit ve sümerler'den hatta meşhur mısır tanrılarından bile önce şu an anadolu dediğimiz yerde yaşayan insanlar, dini inançlar geliştirmişlerdi. bu dinin merkezi şanlıurfa’nın doğusundaki göbeklitepe denen yerdi. kadim anadolu toprakları sadece günümüzde değil, binlerce yıl öncesinde de birçok topluluğa ve kültüre ev sahipliği yapmıştı.

1995 yılında alman arkeolog klaus schmidt, şanlıurfa yakınlarında antik bir tapınak keşfetti. yapılan testler sonucunda yapının yaklaşık 12 bin yıl önce inşa edildiği anlaşıldı. göbeklitepe, açık ara insanlık tarihinin en eski inşa edilmiş yapısıydı. bu keşif, modern zamanın en önemli arkeolojik keşfiydi. ayrıca bu keşfin tarih ve arkeoloji bilimine ters düşen noktaları vardı ve bilim insanları buraya bakıp kafalarını kaşıyarak düşünmek zorunda kalmışlardı.
göbeklitepe’nin neden bu kadar önemli olduğuna geçmeden önce, onun ilginç keşfedilme hikayesinden de bahsetmek gerekiyor. 1986 yılında göbeklitepe arazisinin sahibi mahmut yıldız’ın amcası şafak yıldız tarlasını sürerken büyük bir taşa denk geldi, taşın tarihi bir değere sahip olabileceğini düşünen şafak yıldız, taşı alıp şanlıurfa müzesi'ne götürdü. ancak tarih öğretmeni olan o dönemin müze müdürü, taşın sıradan bir kireç taşı olduğunu ve bir değerinin olmadığını söyledi. bunun üzerine taş, müzenin deposuna kaldırıldı ve yıllarca kimse tarafından önemsenmedi. yıl 1992’ye geldiğinde şimdi atatürk barajı’nın suları altında kalmış olan antik şehir nevali çori’de kazı yapan alman arkeolog klaus schmidt, taşı müzede görüp değerli olabileceğini düşündü ve taşın yaşını öğrenebilmek için testler yaptı. taşın yaklaşık 12 bin yıl öncesine ait olduğunu anlayan klaus schmidt, hemen gerekli izinleri alarak tarihin en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olan göbeklitepe kazısını başlattı. tarlanın sahibi mahmut yıldız da o günden beri kazılara yardımcı oluyor ve kazıyı görmeye gelen tarih meraklılarına rehberlik ediyor.

göbeklitepe’nin gün ışığına çıkmasını sağlayan ve 20 yıl boyunca kazıyı yürüten arkeolog klaus schmidt ise 2014 yılında kalp kirizi sonucu hayatını kaybetti.

peki nedir bu göbeklitepe?

göbeklitepe’yi yan yana inşa edilmiş ve 20 futbol sahası büyüklüğünde bir alana yayılan tapınaklar ve toplanma alanı olarak düşünülebiliriz. yapıyı oluşturan odacıklar daire şeklinde inşa edilen ve taşla örülmüş duvarların arasına yerleştirilmiş yükseklikleri 3 ila 6 metre arasında değişen tek parça taşlardan oluşuyor. bu taşların birçoğuna insan ve hayvan figürleri işlenmiş. ayrıca odaları oluşturan taşların ağırlıkları 60 tona kadar çıkıyor ve bu taşlar üzerlerinde bir de çatı taşıyordu. bu kadar ağır taşları hareket ettirmek ve onları doğru açıyla konumlandırmak için basit mühendislik ve mimarlık bilgileri gerekliydi. yani binlerce yıl önce göbeklitepe’yi inşa eden kişiler tarihteki ilk mimarlar, heykeltraşlar ve mühendislerdi ayrıca yaşadıkları çağın çok ötesinde teknik bilgiye sahiplerdi. geçtiğimiz 25 yıl içinde göbeklitepe’yi oluşturan yaklaşık 20 bölümden sadece 4 tanesi çıkarıldı ve tamamının çıkarılabilmesi için uzun bir süre daha kazı yapılması gerekiyor.

peki göbeklitepe’yi bu kadar önemli kılan şey ne?

göbeklitepe’yi bu kadar önemli bir keşif haline getiren şeylerden biri de yapımının çok eskiye dayanması. tapınağın yapılış tarihi 12 bin yıl öncesine yani m.ö. 10 bin yılına kadar uzanıyor. taş devri’nin ve buzul çağı’nın bitişine çok yakın bir tarihte inşa edilmiş. göbeklitepe, bilinen en eski insan yapıtı olan ingiltere’deki ünlü stonehenge’den bile 7000 yıl, insanlık tarihinin en önemli yapıtlarından mısır piramitlerinden ise 7500 yıl daha eski. hatta mısır piramitleri’nin tarihsel olarak günümüze olan uzaklığı, göbeklitepe’ye olan uzaklığından daha az. ayrıca yazıyı bulan ve tarihteki ilk uygarlık olan sümerler’den bile 6000 yıl daha eskiye dayanıyor. göbeklitepe’nin bu kadar eskiden yapılmış olması onu diğer tüm antik yapılardan daha önemli hale getiriyor. örneğin piramitler yapıldığı zaman insanoğlu bronz çağındaydı ve metalden araç gereçler yapabiliyordu, bu metal araçlar sayesinde bir şey inşa etmek eski zamanlara göre çok daha kolaydı. ayrıca mısırlılar tarım yapıyordu ve yerleşik hayata geçmişlerdi, yani aç kalma ya da barınma gibi dertleri yoktu, bu sayede hayatta kalmaktan başka şeylere daha fazla kafa yorabiliyorlardı. bugüne kadar bildiğimiz şekilde tarih ve arkeoloji bilimlerine göre insanoğlu yerleşik hayata geçmeden önce göçebe şekilde avlanarak yaşıyordu, ardından tarımın keşfedilmesiyle birlikte insanlar su kenarlarındaki verimli topraklarda tarım yaparak ürettikleri besinleri yemeye başladılar ve yerleşik hayata geçmiş oldular.

yerleşik hayata geçtikten sonra da kendilerine tapınaklar inşa ettiler ve dini törenler düzenlemeye başladılar. ancak göbeklitepe’yi inşa eden insanlar tarım yapmıyordu, onlar tarımdan bile önce tapınak inşa etmişlerdi ve yerleşik hayata geçmişlerdi, her zaman kabul edilen tarım - yerleşik hayat - din sırasının aslında yanlış olduğu anlaşıldı. işte göbeklitepe’yle birlikte ortaya çıkan bu gerçek şimdiye kadar tarih ve arkeoloji bilimleriyle ilgili bildiklerimizi derinden sarsmaya yetti. üstelik şimdilik göbeklitepe’nin sadece %20’sinin toprak altından çıkarıldığını düşünürsek, tamamı çıkarıldığında çok daha sarsıcı bilgilerle karşılaşmak bizi bekliyor olabilir.

kaynak/twitter: @esrarengizdurum
------------------------

barot house

-------konusu-------
kızlarının gizemli ve acımasızca öldürülmesinden sonra, barot ailesi kendi içinde parçalanmalar yaşar. ardindan yasanan cinayetlerin sonucunda icinden cikilmaz bir hâl alir. cinayetlerin ardındaki gizem çözüldükçe işin gizemi daha da artar. fakat gerçek gerçek midir yoksa sorunlu bir aklın oyunu mu?
----------------------------

korku filmlerini çok sevdiğim ve hint korku filmlerinde de zaman içerisinde bir yükseliş olduğu için bu filme şans verip, izledim. korku filmi değil ama inanılmaz sarsıcı ve sizi düşüncelere boğan psikolojik bir film. korku, gerilim, gizem, aksiyon, fantastik, komedi, dram ya da her neyse ondan değil. aile içerisinde yaşanan ve çaresizlik ile birlikte gelen hatalar silsilesinin psikolojiye dönüşmüş hali bu film. film diyorum ama gerçek yaşamdan konu alınmış bir hikaye desek daha doğru olur sanırım. normalde 1.5 saatlik filmlerde bile oflayip puflayan ben, film boyunca o kadar çok şaşırdım ki filmin hiçbir saniyesinde sıkılmadım. zaten film boyunca hissettiğiniz en net duygu şaşkınlık oluyor. sürekli kendinizi, anne ve babanın yerine koyup, ben olsaydım ne yapardım, düşüncesine itiyorsunuz. çekirdek ailenin başına gelen bu nadir olay, aslında herkesin başına gelebilir ve gelindiğinde de ne tepki verilir/verilmesi gerekir bunu sorguluyorsunuz. böyle bir olay olduğunda hangi karar alınır, alınırsa iyi/kötü nasıl sonuçlar doğurur gibi sorular, filmde tüm yönleriyle bize verilmiş durumda. filmin sonunda da bu hikayeyi gerçekten yaşayan ailenin son durumunu kısaca veriyor.

aslında filmin sonunu tahmin etmek zor değil ki zaten filmde küçük ipuçları veriliyor ve oradan anlıyorsunuz. zaten filmin amacı sizi ters köşe yapmak ya da katili bulmanız da değil, film sizde yoğun bir empati duygusu yaşatıyor ve yaşattığı bu empati duygusu ile psikolojiyi harmanlıyor.

bununla birlikte çokça mantık hatalarının olduğunu söylemeliyim. psikolojiyi ön planda tutacağız diye önemli detayların birçoğu gosterilmemis ve bu da haliyle mantık hatasına yol açmış. ama anlatılmak istenene bakarsanız, göze batmadan seyredebilirsiniz. tabi bir de detaycı değilseniz...

son olarak anne rolünü ve küçük erkek çocuğunu oynayan miniğin oyunculukları tek kelime ile şahane. eğer psikolojiye hatta çocuk psikolojisine ilginiz varsa muhakkak izleyin derim. benim imdb puanım: 7.3

el secreto de sus ojos

latin sinemasını çok seviyorum, bu yüzden geç de olsa bu filmi nihayet izleyebildim. güzel mi? güzel. lakin bana göre bir şaheser değil.

filmin havası, kullanılan mekanlar, müzikler ve oyunculuklar çok başarılı. oyuncular ve onların yaşadığı karakterler de bir o kadar yerinde olmuş ama filmde pek çok şey havada kalmış. yani bazı konulardan sadece bahsedilmiş. film çok ağır ilerliyor, tempo da yok denecek kadar az. açıkçası bu filmin süresi en fazla 1.5 saat olmalıydı, böyle olsaydı belki daha akıcı olabilirdi.

filmin sonu tahmin edilebilir. sadece tahmin edilebilir bir sonucu daha çarpıcı yapmışlar. ayrıca biz bu filmde, 23 yaşında tecavüze uğrayıp, ardından öldürülen bir öğretmenin, cinayetinin araştırılmasını pek izlemiyoruz. bize izletilen şey bu cinayetin çözülmesi için verilen "mücadele". lakin eğer mücadele anlatılıyorsa bunu daha hareketli bir anlatımla olmasını tercih ederdim. yine de izlenmeye değer olduğunu düşünüyorum.

--spoiler--
Benjamin'in yazdığı notlar arasında "temo/korku" yazıyordu. Ben filmi izlediğimde; "ne tuhaf!! Bu kelimenin anlamı korku ama "a" harfini koysan te amo/seni seviyorum olur", demiştim ki filmin sonunda küçük hoş bir tesadüf oldu ve benjamin, a harfini koyarak korkuyu, sevgiye çevirdi.
--spoiler--

--- spoiler ---
eninde sonunda hatıralar kalıyor elimizde...hiç değilse güzellerini seç...

--- spoiler ---

donnie darko

Bir arkadaşıma mind fuck filmler önerir misin demiştim ve kesinlikle bunu izle, dediği için hemen açıp izledim. Öncelikle filmi izlemek için ciddi bir konsantrasyona ihtiyacınız var, aksi takdirde filmden bir şeyler anlamayacağınızı düşünüyorum. Çünkü film yapboz gibi, parçaları birleştirmeden bütünün görülmesi zor oluyor. Üstelik bu tarz konulu filmler ilginizi çekmıyorsa, kesinlikle 2 saatinizi heba etmiş gibi düşünebilirsiniz ki asla öyle değil. Şimdi gelelim filme, bundan sonrası spoiler;

--- spoiler ---

Filmde gördüğünüz çoğu olaylar, Uzay/Zaman da meydana gelen bir hasardan dolayı oluşan paralel evrende gerçekleşiyor. Kitaptan gösterilen kesitlerin özeti: "Paralel evren" oluşursa dengesiz olacaktır ve birkaç haftadan fazla varlığını sürdüremeyecektir. Sonunda kendi içinde çökerek kara delik oluşturup gerçek evrenide yok edecektir. (Tavşan Frank Donnie'ye dünyanın 28 gün içinde sona ereceğini söylüyor). "Artefakt" paralel evrenin oluştuğuna dair ilk kanıttır ve paralel evrende yaşayanlar tarafından büyük merakla karşılanır. (Donnie'nin evine düşen uçak motoru, bu motor aslında gerçek evrene ait, paralel evrenin oluşma anında uçak motoru gerçek evrenden paralel evrene hata sonucu geçiş yapıyor, bu uçak motoru gerçek evrene dönmez ise kara delik oluşacaktır.) "Yaşayan Alıcı" artefaktın gerçek evrene geri döndürülmesi için seçilmiş kişidir, telekinetik kontrol, su ve ateşi manipule etme gibi bir çok süper gücü vardır, burada Yaşayan Alıcı Donnie oluyor. Donnie bu güçlerini kullanarak okulu su bastırmış, Sübyancı Mentorun evini yakmıştı, filmin sonunda ise Donnie süper güçlerini kullanarak annesinin de yolcusu olduğu uçağın motorunu koparıyor ve portal oluşturarak gerçek evrene gönderiyor, gerçek evrene dönen uçak motoru ise gerçek evrendeki Donnie'nin yatağına düşerek onu öldürüyor.  Manipule Edilenler, filmdeki herkes paralel evrende manipule edilmiş kişilerdir, manipule yaşayanlar ve manipule ölenler olarak 2' ye ayrılırlar. Donnie'nin kız arkadaşı ve Donnie'nin ablasının manitası olan tavşan köstümlü Frank manipule ölülerdir. Bu ikisinin de süper güçleri var ve seçilmiş kişi olan Donnie'yi artefaktı gerçek evrene göndermesi için manipule etmektedirler. örneğin Frank (tavşan kostümlü) Donnie onu vurduktan sonra zamanda yolculuk edip geçmişe gidiyor ve Donnie'yi yatağına düşen uçak motorundan kurtarıyor (dünyanın sona ereceğini söylediği zaman), ayrıca okulu su bastıran ve sübyancı mentorun evini yakmasını söyleyen de Franktir, böylelikle okul tatil oluyor, sübyancı hapse atıldığı için Donnie'nin annesi kızları dans yarışmasına götürmek zorunda kalıyor, böylelikle evde parti verebiliyorlar, bunun sonucunda ise kız arkadaşı ölüyor ve Donnie Franki öldürüp katil oluyor, yani kaderini kabullenip Paralel evreni kapatmaktan ve gerçek evreni kurtarmaktan başka şansı kalmıyor. Bu Manipule Ölülerin Donnie' yi manipüle etme yolu aslında. Son olarak aklıma gelen, Grandma Death (Ölü Ebe) karakteri Donnie' den önceki seçilmiş kişidir ve Zamanda Yolculuğun Felsefesi kitabını yazan kişidir.
--- spoiler ---

Hem oyuncu kadrosu hem de performans şahaneydi. Filmin genel havası, görselliği (ki dönemine göre çok başarılı buldum) anlatımı gayet iyi. Lakin dediğim gibi paralel evren, zamanda yolculuk, uzay/zaman gibi konulardan hoşlanıyorsanız film size zor gelecektir. Çünkü basit bir bilim kurgunun aksine içine felsefi düşünceleri de sanatla harmanlamış durumda. Keyifli seyirler, ben tavsiye ediyorum, tabi ilgilisine.

durante la tormenta

filmi beğendim ama öyle aman aman güzellikte değildi. genellikle konusu bu şekilde olan filmler beni her zaman kendine çekiyor, o yüzden biraz geç de olsa izlemek istedim, lakin gerçekten daha kısa zamanda bitmesi gereken bir film iken gereksiz sahneler ile uzata uzata filmi sıkıcı hale getirmişler. tüm bunlara rağmen sırf konusu için bile izlenmeye değer olduğunu düşünüyorum. ayrıca ispanyol sinemasına bir kez daha hayran kaldım, diyebilirim.

--- spoiler ---

senaryo klişe ama filmi uzattıkları için yer yer konudan uzaklaşılmış. başrol kadın oyuncu haricinde oyunculukları fena değil. lakin başrol kadın oyuncunun, filmin sonuna kadar takındığı aynı yüz ifadesi gerçekten bir yerden sonra aşırı itici geldi. sevdiği adamı yatak odasında başka kadınla görüyor yüzü aynı, kızı ortada yok yüzü aynı, komiser ile başka evrende evli olduğunu öğreniyor aynı yüz ifadesi... e yani... bu şekilde olması duyguyu karşıya tam yansıtamamış bence. ayrıca komiserin nico olduğu belliydi ama asıl şaşırtan kısım vera ile bir ilişkisi olmasıydı, bu ayrıntıyı beğendim açıkçası. pilotumuz var bir de...vera'nın hayatında bir yerde zincir kırılıyor ve o zincirin kırılması ise pilottan geçtiği için adamı arada gösterip durdular, her defasında da elinde bavulla "ben gidiyorum" deyip duruyordu lol.

--- spoiler ---

bir başkadır dizisi

bu diziyi dün bitirdim ve iyi bir analiz yapmak için de bir süre sindirmeyi bekledim. uzun bir analiz olacak, şimdiden iyi okumalar ve teşekkürler.

ilk sezon sadece karakterleri ve onların hikayesini, kısa bir şekilde öğrendiğimiz için hikaye bu kadar ağır ama bir o kadar da akıcı ilerledi. sindire sindire bize karakterleri ve onların yaşamını gösterdiler. 2.sezon da büyük ihtimalle, sürekli ilk sezona atıfta bulunarak ilerleyecek gibi duruyor.

oyunculuklar başarılı, karakterleri canlandıran oyuncular da tam yerinde olmuş. kullanılan müziklere bayıldım, çekim kalitesi de çok iyi. bazı insanlar öykü karayel'in oyunculuğunun, sadece ağız'ı iyi yaptığı için beğenildiğini söylüyor. asla katılmıyorum. bir kere, birinin oyunculuğu beğenildiğinde bütüne bakalır. o karakteri taşıyor mu, o karakterin ruh hallerini bize yansıtıyor mu, jest ve mimiklerini başarılı bir şekilde kullanıyor mu, karakterin yaşayış şeklini ve hatta kullandığı bir ağız/dil varsa bizlere bunu doğru aktarıyor mu... gibi detaylarda oyunculuğun değerlendirilmesi için bir kriter ve bence öykü karayel'de bunları başarılı bir şekilde yerine getirmiş. diğer karakterler de bir o kadar başarılı yansıtmış içinde bulundukları durumları.

ayrıca dizinin türkiye'yi yansıtmadığını söyleyen hatta; "kendimizi ve çevremizi göremedik", diyen insanları gördüm ve şok oldum. siz de en az bu dizideki bazı karakterler gibi topluma ya çok uzaksınız ya da görmezlikten geliyorsunuz. hiç mi haberlerde görmüyor, okumuyorsunuz? her şeyi bir kenara bırakıp, müge anlı'nın programını 1 saat izleseniz, nasıl değişik, tuhaf ve bu insanlar ile aynı ülkede yaşamıyorum, diyebileceğiniz nitelikte kişiler olacağını farkedeceksiniz. türkiye o kadar çok çeşit insanı barındıran bir ülke ki hala daha tanımadığımız fakat tanısak hayret edeceğimiz insanlarla dolu.

en çok eleştirilen bir konu da türban ve zengin/fakir uçurumu. bence burada ne türban mastürbasyonu ne de zengin/fakir edebiyatı yaptılar. mesela hocanın evlatlık, lezbiyen kızı çevre baskısından ve babasının hoca olmasından dolayı tesettürlüydü. türkiye'de böyle olan binlerce kadın var ve kadın da içinde bulunduğu durumdan bir şekilde kurtulmaya çalışıyor ve okuma bahanesi! ile (belki de bahane değildir) konya'ya gidiyor. meryem’in cahil, saf ve iyi niyetli olmasını karaktere ve o karakterin yaşamına değil de türbana bağlayanlar var. bakın, meryem, abisi ve onun ailesi ile birlikte yaşayan, bir yandan deli yengesi ile uğraşırken bir yandan 2 çocuğa bakan, gündeliğe giden, evi çekip çevirmek zorunda olan bir kadın. bu kadın, hangi arada derede kendini geliştirecek? sosyal bir yaşantısı yok, mesela hiç arkadaşı yok, dertleştiği sosyalleştiği biri yok. haliyle insan ilişkileri ister istemez gelişmemiş ve çekingen. çok normal değil mi?

peri karakterini de eleştirenler var. bizim toplumumuz her yönüyle ön yargılı bir toplum. herkes kutuplaşmış ve herkes hatayı ilk önce kendinde aramak yerine karşında bulan bir toplum. peri karakteri de bizim ön yargılı toplumumuzun bir parçası. hatta psikolojik destek görmesi de bu ön yargıyı kırmak istemesinden. ailesi aşırı zengin ve aslında onu dış dünyadan soyutlamış ve hatta o da kapalı fanusun içine hapsolmuş gibi. çünkü ailesi peri'yi hep kendi gibi olan insanlarla tanıştırmış ve başka insanlarla iletişim kurmasını engellemiş. haliyle peri'de kendi ailesini "normal" olarak görüyor. zaten melisa; "sizin aileniz nasıl insanlar", dediğinde normal cevabı vermesi ve bunu çok normal bir şeymiş gibi söylemesi de bundan. meryem’den ilk başta rahatsızlık duyuyor çünkü meryem, aslında kendisinde bastırmış olduğu bir takım duyguları öne çıkarıyor. zaten bunun nedenini anlayamadığı için 2 sene boyunca terapi görüyor. meryem’den kaçması aslında sembolik. onun kaçmak istediği şey bizzat kendisi ve bastırmış olduğu duyguları. bu yüzden her defasında görüşmeyeceğim demesine rağmen görüşüyor. zaten hazal denilen ve henüz bizim tanımadığımız bir karakter yüzünden peri'nin böyle olduğunu düşünüyorum.

gülbin ve gülhan olayı... gülhan'ı bir halama benzettim lol. neyse, bu hikayeyi bile saçma bulanlar var. her iki kardeşin de başarmış/başaramamış şeyleri var. haliyle içinde kalmış, yapmak isteyip de yapamamış şeyleri ve bastırılmış duyguları da var. ailenin içinde olup da bu kadar uçurum düşüncelere ve karakterlere sahip iki kardeş olmaz demeyin. her ailede vardır, her ailede... ayrıca çok da güzel mesaj vermişler. biri okuyor ve akla/bilime inanıyor, biri okumuyor ve cahilce yöntemlerden medet umuyor.

aslında daha çok söylenecek şey var ama şimdilik bu kadar yeter sanırım. bu dizide, dediğim gibi bence anlatılan en önemli şey toplumun kutuplaşmış olduğu ve o duvarlar arasında sıkışan insanlar. sinan, hoca, hilmi, meryem’in abisi, yengesi, hayrunnisa ve onun kız arkadaşı vs vs. 2.sezonu sabırsızlıkla bekliyorum.

teşekkürler sabırla okuduğunuz için.

30 ekim 2020 izmir depremi

ölüme ya da ölüme yaklaşmayı... artık adına ne konulur bilmiyorum ama o an gerçekten yaşamın sonuna geldiğimi hissettim. hani depremden önce şöyle yapın böyle yapın vs cümlelerinin "o an" için inanın bir hükmü yok, yani en azından benim için böyle oldu. ben çok soğukkanlı bir insanımdır ama deprem olduğu zaman sadece ve sadece düşündüğüm tek şey hemen olduğum binadan çıkmak oldu. başka hiçbir şey düşünemiyorsunuz, kısa bir süre şuurunuzu kaybediyorsunuz. ben sokağa çıktığımda, elimde evin anahtarı olduğunu ama kapıyı açık bıraktığımı, telefonumu ve terliklerimi almadığımı farkettim. arkadaşıma da evimin adresini attım. "ola ki 4-5 saat benden haber almazsanız yetkililere haber verin", dedim. çok zor. allah bir daha yaşatmasın. geçmiş olsun herkese.

anın görüntüsü

izmir.

görsel

matrix felsefesi

Matrix ve gerçeklik / özgürlük ve determinizm problemi

"Her şeye muktedir bir Tanrı varsa biz nasıl özgür irade ile hareket eden varlıklar olabiliriz?"

Bunun bir de bilimsel versiyonu var;
"Eğer her şey fizik yasalarına tabi ise ve biz de fiziksel varlıklarsak, bizim geleceğimiz şu andan belirlenmiştir, o yasalara göre. Gelecek kaçınılmazdır. Bu durumda özgür irade nasıl mümkün olur?"

Matrix ile dünyadaki Matrix arasında hemen hemen hiçbir fark yok. Yani biz de sayılar tarafından kontrol ediliyoruz, yönetiliyoruz, bir istatistik sayısız, yaptığımız alışverişle enflasyonu değiştiren katsayısıyız, işsizsek işsiz katsayısıyız. Eğer filme göre yorumlarsak, görünen dünya ile gerçek dünya arasında bir ayrım var. Bizim zihnimizde yaşadığımız tecrübeler ile bu zihnimizde yaşadığımız tecrübeleri oluşturan dış gerçek arasındaki ayrım. Mesela Descartes'in kuşkuculuğu bu ayrım üzerine kuruludur. Yani; "ben zihnimdeki tecrübelerden yola çıkarak gerçekliğin nasıl olduğunu bulabilir miyim?", diye sorar Descartes. Ve bunun bilinemeyeceği sonucuna varır birinci meditasyonunun sonucunda. Neden böyle? Çünkü benim iç dünyamdaki tecrübelerin, zannettiğim gibi ağaçların, insanların, doğanın olduğu dünya tarafından değil, bambaşka bir güç tarafından oluşturabileceğini, benim iç dünyamdaki tecrübelerin o durumda da yine aynı olacağını söyler. işte bir rüya argümanı vardır.

Bir de şeytan argümanı vardır. Yani bütün evreni bir şeytan yaratmış olabilir ve benim zihnime bu tecrübeleri koymuş olabilir, der. Ve bu da insanı gerçekliğin bilinip bilinmeyeceğine dair kuşkuculuğa götürür.

20.yy'da kartezyen kuşkuculuk üzerine çok şey yazılıp çizildi. Bunlardan iki tane yazar, tartışmanın içerisinde ön plana çıktı. Matrix'ın kullandığı felsefi temalar açısından bunlardan bir tanesi; Bucknam'ın kavanozdaki "beyin metaforu".

Bucknam kuşkuculuğu aslında bir şekilde açıklamak için böyle bir argümanı geliştirir. Diyelim ki der, bir bilim insanın bir takım çok güçlü olanakları var, bilgisayar kullanıyor ve insanların beyinlerini alıyor, onları bir kavanoza koyuyor ve elektrotla bilgisayara bağlıyor ve istediği simülasyonları beyne iletiyor. Ve bizim yaşadığımızı sandığımız gerçeklik aslında beynin içinde oluşan ve bu bilim insanı tarafından verilmiş bir takım simülasyonlar. "Bu mümkün olabilir mi" diye sorar ve "mümkün değil" der. O argümana girmeyelim ama burada Matrix'in temeli atılmış oluyor.

Bir de değerlerle ilgili olarak, değerli olan nedir sorusuyla ilgilenen Robert Nozick adlı önemli bir felsefeci var. Onun "The Experience Machine" adlı bir makalesi var. O makaleyi "deneyim makinesi" olarak tercüme edebiliriz. Matrix'te o makineden çok yararlanılmış muhakkak ki. Orada Nozick ne der: "Diyelim ki bir sanal gerçeklik makinesi üretiyoruz ve bu makineyi istediğimiz şekilde programlıyoruz, istediğimiz şeyi bize yaşayabiliyor. Makineye bağlanıyoruz ve mesela siz çok ünlü bir yazar olmak istiyorsunuz ve çok ünlü bir yazar olduğunuz bir hayat yaşıyorsunuz ama sanal ortamda yaşıyorsunuz, gerçekte bir odada elektrotlara bağlı konumdasınız." Aynı Matrix gibi.

Biz sadece haz yaşamak isteyen varlıklar değiliz, aynı zamanda gerçeklikle bir bağlantı içinde olmak istiyoruz. Yaşamlarımızın ve isteklerimizin gerçekleşmesi, gerçek dünyadan kopuk olmaması temel değerlerimizden biridir, hazdan daha değerlidir hatta. Mutsuzluk pahasına yaşadığımızın gerçek olması yeğlenir diye düşünüyorum. Şimdii Matrix'te bu tema çok önemli. Güzel olan tarafı da bu. Neden Neo ve Morpheus ve diğerleri Matrix'ten ayrılıyorlar? Orada sonuç olarak zihinsel dünyalarını yaşadıkları bir anlamda çok daha haz verici bir hayat var.

Birinci filmde çok önemli bir sahne vardır. Karakterlerden bir tanesi, Cypher sanırım, bir biftek özler ve Matrix'ten ayrıldığı için haplarla beslenmektedir. Kendi kendisine der ki, "ya şöyle güzel güzel Matrix bifteği olsa şimdi, her ne kadar gerçek olmasa bile, bana vereceği tad gerçek olacak." Orada o ayrım var. Ortalıkta gerçek bir biftek olmasa bile o gerçek olmayan sanal biftekten alacağımız haz gerçek. Onu yeğleyebilirim bile. Böylece Smith ile anlaşmaya girer. O da maalesef sonra ortaya çıkıyor ki isa'yı ele veren havariye Judas'a gönderme yapıyor. O tarafına girmiyorum. Yani temel olarak dolayısıyla kuşkuculuk meselesi felsefi olarak Matrix'te öne çıkıyor. ikincisi nasıl bir yaşam değerlidir? Haz tek değer midir?

Yunanlıların hedonizim dediği tez. Tek değer hazdır tezi. Bu sorgulanıyor. Bunlar bana güzel gelen tarafları. Çok önemli bir temada özgürlük teması. Burada da felsefeden çok yararlanılmış. Felsefe tarihinde, özellikle din felsefesinde, özgürlük ve determinizm çok tartışılan bir konu hala, "her şeye muktedir bir Tanrı varsa biz nasıl özgür irade ile hareket eden varlıklar olabiliriz?" Bunun bir de bilimsel versiyonu var, eğer her şey fizik yasalarına tabi ise ve biz de fiziksel varlıklarsak, bizim geleceğimiz şu andan belirlenmiştir o yasalara göre. gelecek kaçınılmazdır. Bu durumda özgür irade nasıl mümkün olur meselesi var.

Görünen dünya ile gerçek dünya arasındaki ayrım değerler sistemi için de geçerlidir. Yani bize empoze edilen ve değerli sandığımız şeyler ile gerçekten değerli olan şeyler arasındaki ayrım. Bu ayrım, hakikaten hepimiz için çok önemli olan bir ayrımdır. Bize belirli bir değerler sistemi, neyin iyi neyin kötü olduğuna dair şeyler empoze ediliyor. Birisi tarafından mı? Hayır. Yani, oturup bir politikacı değerler şöyle olmalı, diye yazmıyor. Tabi ki değil, bu bir insanın elinde değil. Onun için biz yaratmışız bunu, küreselleşmiş bir kapitalist sistem yaratmışız. Belirli medyatik güçler, sermaye ağları ve uzantıları, sürekli olarak zihinlerimize nüfuz edip değerler sistemimizi bir şekilde kuruyor. Ve biz bunu sorgulamaya çalışıyoruz, "Bunun dışına çıkabilir miyiz" diye soruyoruz hatta çoğu zaman bile sormuyoruz.

Fakat şöyle bir sorun daha var, gerçekleşle sanal arasındaki fark bile sanal olabilir. Bizim kavramamız gereken seçimlerimiz... Kırmızı hap mı mavi hap mı? Yani, simülasyon içinde hazzı mı tercih edersiniz yoksa acılara rağmen özgür olmayı mı tercih edersiniz, gibi normatif bir soru aslında çözüm. Gerçeklik olarak varsaydığımız yer bile aslında simülasyonun bir parçası olmasın?

Seksen sonrasındaki çoğulculuk ve liberal demokrasi düşüncesiyle farklı kimliklerin, farklı etnik cinsel, dinsel veya politik kimliklerin hepsinin sistem içerisinde yavaş yavaş eritildiğini, muhalefetin bir şekilde farklı bir renk, bir farklı tad olarak lanse edildiğini ve sistemi değiştirmenin yavaş yavaş geri çekildiğini gördük. Bir zamanların isyan eden farklı bir şeyler söyleyen insanların zaman içinde bir şekilde zengin olduklarını gördük. Din konusuna gelirsek örneğin, Doğu felsefesinin ucuz kopyalarıyla dolu kitapçıları ve din ve inanca ait algıların bir şekilde içinin boşaldığını görüyoruz. Bunun dışında siyasi muhalefeti de son derece anlamını yitirdi.

Mesela meclise baktığımız zaman iktidar ve muhalefet arasında kim fark söyleyebilir? Yani iktidar ve muhalefet arasında üç farkı söyleyin desem iki tane fark bile çıkmaz. Sonuçta zaten söylemleri, yaptıkları, yapmak zorunda oldukları hepsi aynı. Aslında Matrix'in söylemek istediği de zaten, tepede herkesin uymak zorunda olduğu bir kod olduğu ve geleneksel efendi köle diyalektiğinin olmadığı. Bir insanın başka bir insanın üstünde tahakkum kurmasından öte, herkesin üstünde tahakkum kuran ve herkesin artık uymak zorunda olduğu ve aslında anlamını ve amacını yitirmiş bir kod var. Çıkar kavramı güç kavramı, son derece anlamını yitirmiş şeyler. Artık güç veya güç istenci yok. Heidegger'in söylediği gibi istenç istenci var sadece. Baudrillard yine benzeri bir şekilde artık Nietzsche'nin savunduğu yıkıcı tutku anlamında bir Nihilizmi bütün anlamları yıkıp kendi anlamımızı yaratmamızı yaratma doğrultusunda bir Nihilizmi, savunmanın hiçbir değerinin olmadığını söylüyor. O anlamda hepimiz nihilistiz. diyor. Aslında, simülasyon kuramıyla da -her ne kadar Baudrillard'ın kendisi çok karşı çıkmış olsa da- filmin bayağı bağdaştığını düşünüyorum.

Mesela Kahin'in kapısında Sokrates'in "Kendini bil" yazıyor. Eğer Matrix'in içinde kalıp da perdenin arkasında yaşamayı seçersek, her gün paramızı nasıl arttırabiliriz, nasıl iktidara gelebiliriz veya daha Yüksek not alabiliriz sorularını tekrarlayıp durmaya devam edeceğiz. Yok eğer, bütün yaşadıklarımız bir simülasyon mu acaba, sorusuyla yola çıkarsak o zaman işte neden para kazanmaya çalıştığımız, neden üniversitede bulunduğumuz, neden derslere çalıştığımız gibi sorularla yüzleşeceğiz. Ve bu toplantıdan çıkıp da evimize döndüğümüz ve ertesi sabah yeni bir güne uyandığımız zaman neden hala yaşamaya devam ediyoruz sorusuyla baş başa kalacağız."

---------> ig: p8tmodern

benford yasası

"Benford Yasası diye bir şey duydunuz mu? 1883 yılında ortaya atılmış bir matematik yasası. Gerçek rakamlardan oluşan bir bilgi seti düşünün, bir bilançodaki rakamlar, ülkelerin nüfusu, her gün evinizin önünden geçen beyaz arabaların sayısı gibi. Yasa şunu söylüyor:Rakamların hepsini incelediğinizde, ilk haneleri 1 ile başlayanlar yaklaşık bütün rakamların %30 unu, 2 ile başlayanlar %18 ini, 3 le başlayanlar %13 ünü meydana getirir ve böyle devam ederek 9 la başlayanların sayısı %5 ten az olur. Fakat bunun geçerli olması bir kurala bağlı.

Benford yasası bu sayıların gerçek olması halinde geçerli. Sayılar gerçek değil, uydurma olunca Benford yasası çalışmıyor. Hata ABD'de vergi dairelerinin mükelleflerin vergi beyanlarında sahteciliği anlamak için bu yöntemi kullandığı söyleniyor.Ben de 80 den fazla ülkeden topladığım #COVID19 vaka ve ölüm sayıları üzerinde bir araştırma yaptım. Çıkan sonuç oldukça şaşırtıcı. Grafikte 84 ülkenin 8729 adet günlük vaka ve ölüm sayılarının ilk hanelerine göre adetleri var. ikisinde de Benford yasasına uyum mükemmel.

Aynı incelemeyi tek tek ülkeler seçerek yapınca bazı ülkeler uyum sağlarken bazılarının hiç uymadığını gözlemledim. Grafikleri yayınladığım sitede "Benford's Law Test" isimli 27. sayfada ülke seçerek sonucu görebilirsiniz. sitenin adresi

grafikte günlük ölüm ve günlük vaka verileri Benford yasasına uyumlu olan ülkeler sol alt bölümde, her iki verisi de yasaya uymayan ülkeler ise sağ üst bölümde yer alıyor. Beklendiği gibi bir çok ülkenin paylaştığı veriler bu yasaya uygun çıktı. Ancak ayrışan ülkeler de var. Takip ettiğim 84 ülkenin günlük yeni vaka ve günlük yeni ölüm verilerinin Benford yasasına uyumunu gösteren (yukarıda bahsettiğim) grafiğin güncel haline bu linktenulaşabilirsiniz.

Benford Yasası hakkında güzel bir doküman."

Alıntı--------> twitter: @zekib

verimli çalışmak

Benim temel problemlerimden biri, verimli çalışma ile alakalı yaşamış olduğum sıkıntılardı. Bunu nasıl aşmam gerektiği ile ilgili araştırmalar yaparken, Twitter'da Büşra kızıkadlı kişinin bu konu ile ilgili yazmış olduğu çok yararlı bir flooduna denk geldim ve sizinle de paylaşmak istedim.

"internet ya da sosyal medyanın etkisiyle dağılan dikkatimiz verimli çalışma anlamında bize zorluklar yaşatıyor. Sanılanın aksine bu sadece dikkati toplayamamak ya da odaklanamamakla alakalı değil. Mevzu biraz daha derin.

Bunu son yıllarda bu konu üzerine yazılan birçok farklı kitaptan, konuşmadan anlıyoruz. Benim bu konuda okuduğum en anlaşılır ve faydalı kaynak ise bu kitap oldu: (bkz: The Productivity Project)/ (bkz: Chris Bailey)

Kitaba göre,

1-Verimli çalışmak aslında derin çalışmak, odaklanarak ortaya anlamlı ve yaratıcı işler çıkarmak. Bunun için gereken 3 temel bileşen var. Zaman + Enerji +Dikkat. Bu üçü bir arada gelmeden anlamlı bir çalışma bekleyemeyiz.

2- Günlük hayatımızda beynimizdeki 2 temel sistem bizi yönlendiriyor.

Limbik sistem—> Emotional
Profrontal korteks —>Logical

Yani bizi kontrol eden iki temel alan burası. Yapmamız gereken işleri ertelediğimizde yani kaçtığımızda beynimizde bu 2 alan birbiriyle savaşıyor.

3- Limbik sistem dürtüsel olduğundan kolaya kaçmak ve yorulmamak istiyor (Yani internette eğlenmek, sosyal medya, video izlemek, birileriyle yazışmak vs.)
Limbik sistemin sana ne kadar hakim olursa o kadar ertelemeci oluyorsun ve o kadar derin çalışmaktan uzaklaşıyorsun demek.

4- Önemli olan çok uzun saatler çalışmak değil. Çalıştığın saati akıllıca geçirip yeterli dikkat ve enerjiyi sağlayabilmek. Hatta diyor ki daha az çalışırsan daha odaklı çalışabilirsin.

5-Hayatındaki Biological Prime Time (BPT)‘nı belirle. Yani günün hangi saatleri en iyi verimle çalışabiliyorsun? Sabah mı, gece mi, hangi saatler arası? BPT’ni belirledikten sonra O saatlerde nerede çalışacağını belirlemelisin. Mekan da senin çalışman için uygun olmalı.

6- Mekanı belirledikten sonra, nasıl çalışacaksın, bu işin için ne kadar zaman gerekecek bunları da planlamalısın.
Yani BPT +Uygun Zaman+Uygun Yöntem.

7-Yapacağın işler için listeni mümkün olduğunca sadeleştir. Önemli şeyleri büyüt, önemsiz şeyleri küçült.
Önemli işler için ayırdığın vakti arttır, önemsizler için azalt.

8- Seni en çok oyalayan şeyler ne? Örneğin mail okuyup cevaplamak mı, bunu günün sadece belirli bir vakti yapmayı alışkanlık haline getir. Sadece o satte o işle ilgilen.

9-Zihnini boş şeylerle doldurup yorulmasına engel ol. işlerini listele, alacaklarını, alışveriş listeni vs. not kağıtlarına yaz.
Küçük not kağıtları kullanmak zihninin yükünü alacak boş yere yorulmadığı için gerekli enerjinden tasarruf etmiş olacaksın.

10-Kendini dikkat dağıtıcılardan uzak tutmalısın. Burada 20 saniye kuralını uygulayabilirisn. Çalışmak için oturduğunda telefonunu senden 20 saniyelik uzakta bir yere koy, örn diğer odaya. Dikkati dağıtan şeyler bizim farkında olduklarımızdan çok daha fazla. Bunu unutmayalım.

11-Aynı anda birden fazla iş yapmak beynimizdeki dopamini arttırdığından kendimizi daha iyi hissettiriyor.
Bu yüzden buna daha çok meyiliyiz. Ama asıl mesele çalışırken sadece tek bir işe odaklanabilmek ve o iş üzerinde tüm yoğunluğumuzla çalışabilmek.

12- Üretkenlik ve mutluluk birbirine bağlı, ne kadar üretirsen o kadar mutlu olacaksın, ne kadar mutlu olursan da o kadar üreteceksin.

Kısaca verimli çalışma alanında okumalar yapmak isterseniz bu kitap iyi bir başlangıç olabilir.
8 ana bölümde verimli çalışmak üzere ne gibi yollar izleyebileceğimizi bunlar gibi adımlar sunarak örneklerle anlatıyor."

kaynak